Tiyatroya gittiğimizde, salona girer, yerimize oturur ve bir buçuk saat boyunca oyunu izleriz. Seyirci koltuklarından bakınca her şey insana kolay görünür. Oyunun arka planında neler olup bittiğini bilmeyiz ve çok da merak etmeyiz ama bazen sahne arkasında yaşananlar sahneye konan hikayelerden daha ilginçtir. Üstelik sahne arkasındaki olaylar yaşanan gerçek hayattır. Tayfun Çebi’ye bir oyunu sahneye koyarken yaşadığınız unutulmaz bir anınız var mı diye sorunca gülüyor. “2008 yılında Ahmet Mümtaz Taylan’la Eskişehir Şehir Tiyatrosunda Caligula adlı eseri çalışıyorduk. Bir tasarımcının başına gelen en kötü olay sahneye koyduğu oyunların çakışmasıdır. Şansıma aynı anda Mersin Devlet Opera ve Balesi için Mevlana Balesi çalışıyordum. Caligula oyununun sahne tasarımı hakkında konuşmak için yönetmenle yarım günlük bir toplantı yapmamız gerekiyordu. Mersin’den atölye çıkışı kaçak olarak trene atlayıp Eskişehir’e doğru yola çıktım. Terslikler trende bir restoran olmamasıyla başladı. Tek yiyeceğim bir çikolataydı ve sıcaktan erimişti. Hiçbir parçasını ziyan etmemeliydim. Trenin camını aralayıp yarısını dışarı çıkartıp onu yenebilecek hale getirdim. Sabah erkenden Eskişehir’de olacaktım. Atölyeler, Ahmet Mümtaz Taylan ile görüşme ve dönüş. Tabii ki böyle olmadı. Devlet Demiryolları tarihinin en uzun tehirli yolculuklarından birine denk geldim. Kondüktör öyle söyledi. Akşam dönüş biletim Ankara Garı’ndandı. Eskişehir’de sabah saat 7 civarında olmayı planlıyordum ama indiğimde saat öğlen 12.00’yi çoktan geçmişti. Taksi şoföründen öğrendiğime göre, kış olduğu için Ankara otobüs seferlerinde saatler yolcu azlığı nedeniyle gevşetilmişti. Zaten bunun tersi bir durum olsa şaşıracaktım. O sırada ben bu yaşadığım inanılmaz tersliklere, kendi kendime ‘bravo’ deyip alkış tutuyordum. Şehir Tiyatrosu Sahnesine geldiğimde, ancak salonun bir kapısından girip öbür kapısından çıkıp gidecek kadar bir zamanım kalmıştı. Ahmet beni görünce çok sevindi. Selamlaştık. Arkasını dönüp oyunculara bir şeyler söylerken ben inanılmaz bir utanma ile salonun öbür kapısından çıkıp otobüsü yakalamak için garaja doğru hareket ettim. Yani salonun bir kapısından girdim diğer kapısından çıktım ve Ahmet’i ancak birkaç saniye görebildim. Otobüsü yakalamak zorundaydım çünkü bir sonraki otobüsle Ankara’ya yetişmek bir hayaldi. Otobüsü zamanında yakalamayı başardım. Garajdan otobüse bindim ama tabii ki felaketler peşimdeydi. O dönem Ankara Eskişehir yolunda devam eden Ankara yakınlarındaki yol inşaatı nedeniyle yine uzun süre yolda beklemek zorunda kaldık. Benim telefon konuşmalarımı duyan yolcular arasında ciddi sohbetler başladığını fark ettim. Hani bir ilerisi iddia durumuydu. ‘Yetişemez mümkün değil’ türünden seslere ek olarak, bir yolcunun yanı sıramdaki boş koltuğa gelip yol hakkındaki yorumlarda bulunması canımı bir hayli sıkıyordu. Gözüm şoförün hız göstergesinde, ilkokuldaki klasik yol problemlerinin tam içersine düşmüştüm. Sonuçta garaja geldim. Gara yetişmek için hemen bir taksiye atladım. Taksi şoförü ‘beyim bu saatte yetişemeyiz, hiç boşuna gitme’ dedi. Ben de ‘Ağabeyim sana ne, para benim, yetişmeyelim ama gidelim’ dedim. Somurtarak ‘peki’ dedi. Sanıyorum trenin kalkmasına bir dakika vardı. O muhteşem Cumhuriyet dönemi yapısı, çok sevdiğim Ankara Garına girdiğim ve peronlara açılan kapıdan çıktım. Yaşasın tren 2. Peronda duruyor. Alt geçitten bir koşu perona çıktım ki tren yok. Arkamdan bir ses ‘beyefendi buradayız’ dedi. Ters yönden çıktığım için tren arkamda kalmıştı. Sevincimi aynı anda Eskişehir’den kaçmış olmam nedeniyle duyduğum sıkıntıyı ve üzüntüyü bir arada yaşayarak dönüş yolu için trene bindim. Trenin restoranı vardı ve şansım dönmüştü. Açlığın, sıkıntıların, üzüntülerin üzerine eski tren restoranlarının keyfi ve bir kadeh rakı ile yolculuğa başladım. Yıllar sonra Ahmet Mümtaz Taylan’la tekrar bir araya geldik ve bu anı hatırlayıp çok güldük. Şu anda bu yaşadığım olay çok komik geliyor ama olay yaşanırken insan böyle hissetmiyor..” İşte hayat böyle bir şey. Bazen sahne arkasında yaşananlar, sahnenin önünde sunulan hikayeden daha ilgi çekici olabiliyor.