Korku, tehdit ve tehlike atmosferi, siyasal iktidara süreklilik kazandırdı. İktidar yaygınlaştırdığı korku ile itaat mekanizmasını alabildiğince güçlendirdi. Hayatımız korku, tehdit ve şantajla sarıldı.

Beceriksizlikleri ile ortaya çıkan olumsuzlukları mazur göstermek için mutlak kötülükler yaratılıyor. Kendi meşruiyetini sorgulatacak tüm kesimler düşman kodlaması ile hedef tahtasına konuluyor. Seçim dönemleri yaklaştıkça baskı artıyor, bombalar aniden patlamaya başlıyor, cinayetler işleniyor, savaş tamtamları artıyor. Hayali düşmana karşı yaygınlaştırılan korku iklimi ile itaat duygusu pekiştiriliyor. 

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, depremin yıktığı Hatay’daki aday tanıtım toplantısında, "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" sözleri, oy verilmezse enkazın altında yaşamaya devam edileceği tehdidini barındırıyor. 

Evet, böylece her seçim döneminde maruz kalınan tehditlerden birini daha işitmiş olduk. “Bizim gruba dahil olursan, biz olarak pozisyon alırsan belki evlerinize yeniden kavuşabilirsiniz” denilmektedir. 

Ne yazık ki tehdit dili sadece AKP ve ortaklarınca işletilmemektedir. Örneğin CHP, enkazda sorumluluğu tartışılan Lütfü Savaş’ı yeniden aday gösterirken, “yoksa kazanamayacaktık” diyebilmektedir. “Bu adayı neden gösterdiniz?” diye sorulduğunda, “AKP’ye mi kazandıracaksınız? Ya dediklerimizi kabul edin ya da AKP’ye razı olacaksınız, mecbursunuz” cevabı veriliyor. CHP’nin “Bakın beni seçmezseniz AKP kazanır” göz korkutması ile iktidarın tehditleri arasında yaşamaya çalışıyoruz. 

Biri ölüm biri sıtma olan bu iki cephe arasında kalıyoruz. Tek fark ise iktidarın, elinde baskı mekanizmaları ile tehditlerini icraata dönüştürebiliyor olması. Muhalefet ise “mecburiyetlik” üzerinden “söylenene” rıza göstermeye zorluyor.  Her seçim dönemi ile süreklilik kazanan bu durum giderek sıradanlaşıyor, normalleştiriliyor. İktidar ve muhalefet kendi varoluşunu ötekine olan korku ile inşa ediyor. Yaşanan korku iklimi paranoyaya dönüşüyor. Tehdit ve teyakkuz sistemi ile toplumsal kesimler teslim alınmak isteniyor. Yani artık oy istenmiyor açık açık tehdit ediliyoruz.
 

Deprem bölgesinde düzenlenen anma sırasında yükselen, “Hükümet istifa”, “Lütfü Savaş istifa” sloganları bu nedenle birbirini tamamlıyor. Halkın gerçekten sorunlarını tartışacağı, çözeceği alternatif örgütlenmeler ise sert kayalar içerisinde uç veren çiçekleri anımsatıyor. Etrafının kuşatılmış, yolunun zor ve meşakkatli olmasına rağmen bu yolda ısrar etmek, teslim olmak veya olmamanın yansımasını taşıyor.