1950’lerin ortalarında Demokrat Parti iktidardadır ve arkasında güçlü bir halk desteği vardır. Yıllarca hakikatler altında kahrolmuş, çok çalışmak, az kazanmak durumunda kalmış olan halk, dış borçla, Marshall yardımıyla gelen zenginleşmenin keyfini sürüyordur.
İzmir’de o günlerde, İhsan Alyanak ile Menemen olayları arasında bir yerde, daha çok liberal sağa ilgi duyan bir kenttir. Kentin başkanlığına da bu nedenlerle Demokrat Partili insanlar seçilir. Birden şehirde bir “Otel ihtiyacı” belirir. Bu öyle bir ihtiyaçtır ki nedense hiçbir özel müteşebbis bu işe gönül koymaz. Gün aşırı şehrin nasıl bir otele ihtiyaç olduğu, yeni yapılacak İzmir limanına sadece yük gemilerinin yanaşacağı, yolcu gemilerinin eski limanda, Pasaport’ta olacağı ve bu bölgede bir otelin elzem olduğu anlatılır. Şehrin otelsizlikten kahrolmasının bir nedeni de Fuar’dır. İstanbullu, Ankaralı zenginler, İzmir şehrine fuar zamanında geldiklerinde, şehirde kalacak lüks bir otel bulamamaktadırlar. Bu vesile ile hem Pasaport’a hem de Fuar’a yakın bir yer gözetilir.
Eskiden İspitalya olarak anılan, Ege’nin en büyük hastanesinin olduğu alan yangın ile kül olunca, yerine bir panayır yapılır. Dokuz Eylül Panayırı olarak adlandırılan bu yerde bir de “nikah dairesi” bulunur. Cumhuriyet Meydanı’nın arkasındaki, şehrin en muhteşem yerindeki bu evlendirme dairesi ve koruluk, tüm İzmir halkına tesis edilmiş olmasına rağmen bir kabahati vardır. Dokuz Eylül Panayırı, Fuar ile Pasaport arasındaki muhteşem bir yerdedir.
İzmir’in lüks otelsizlikten kavrulduğu, karalar bağladığı günlerde dönemin Demokrat Partili Belediye Başkanı, Enver Dündar Başar, bir müjde ile gelir İzmir halkına. “Dokuz Eylül Panayır Alanı”, devlet tarafından Emekli Sandığı tarafından, İstanbul’daki Hilton lüksünde, onun tarzında havuzlu beş yıldızlı bir otel inşaatı için yıkılacaktır.
İnşaatlar başlar, Emekli Sandığı Oteli’nin ismi bu süreçte Efes Oteli olarak değiştirilir. 14 Mayıs 1959 tarihli gazete yazısında Hikmet Bozkurt “İstanbuldaki Hilton nasıl bir alaka görüyorsa Emekli Sandığı Oteli’de aynı alakayı görecek ve İzmirlilerin yüzünü güldürecektir” der.
Daha sonrasında ihtilal ile birlikte Emekli Sandığı oteli bitiremez ve daha inşaatı bitmemiş otel, el değiştirir özel müteşebbise böylelikle İzmir’in en güzel yerinde, yarısı tamamlanmış bir otel tesis edilir. Velhasıl 1965 yılında otel açılır. Neredeyse tüm İzmirlilerin evlendikleri panayır alanında sadece ve sadece zenginlerin gidebildiği, sıradan bir İzmirlinin ziyaret edemediği, kalmadığı, üstüne anı inşa etmediği bir yapı var olur. Panayır alanından, sıradan İzmirliye düşen şey, Zeki Müren’in harika manzaralı balkonundan bakıp onlara el sallamasıdır.
Günlerin bize getirdiği yine güzelim sokaklarımızdan, meydanlarımızdan, “turistler için” çekilmek oldu. Nasıl bir işse bu turist denilen şey, hem şehirlerimiz, mevsimlerimizin en harikulade anlarına layıktırlar, hem de pek para harcamazlar. Harcadıkları para da o panayırların esas sahiplerinin cebine girmez. Demokrat Parti’den bugüne, mutlu turistleri daha mutlu etmektir bu halkın görevi. Sağlıklı olmak, kaliteli ve ucuz hizmet vermek, en nihayetinde de paraya pek dokunmamak. Umarım bir gün kendi memleketinde turistler kadar refah içinde oluruz.