Hep söylerim, ülkelerin tarihlerinde 70, 80 hatta 100 yıllık süreçler çok uzun zaman dilimleri sayılmaz. Ancak, ülkelerin bu yıllara neleri sığdırdığı, gelişmişlik seviyesini nereden nereye taşıdığı çok önemlidir. Her geçen yıl, geriye dönüp bakıldığında ‘Az zamanda çok ve büyük işler başardık’ diyebilmektir önemli olan. Ve kimi zaman şöyle devam edebilmektir: “Bu işlerin en büyüğü, Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in 10. yılında ‘çok ve büyük işler başardık’ derken sözlerinin altı doluydu. Günümüzde kendilerince ‘yeni bir tarih yazmaya çalışanları’ izlerken utanç duymamak elde değil. Kurtuluş Savaşı veren, yoktan bir ülke var eden daha 10. yılında Türkiye’yi onurlu, başı dik, saygın bir konuma yerleştiren Atatürk’e çok şey borçluyuz.
Peki bu ülke, her fırsatta yurttaşlarını onurlandıran, ‘zekidir, çalışkandır, karakteri yüksektir’ diyerek özgüven ve motivasyon aşılayan bir kurucu cumhurbaşkanı ile çıktığı medeniyet yolculuğunda, kendisi gibi düşünmeyen milyonlarca yurttaşı ‘terörist’ ilan edebilen bir cumhurbaşkanına nasıl geldi? Bu ülkede gericilik, din tüccarlığı, işsizlik, yoksulluk nasıl bu noktaya geldi?
Üstelik bir ülke tarihi için bu kadar kısa sürede?
AKP’ye oy vermeyen milyonlar, sürekli aşağılanıyorsa, suçlu ilan ediliyorsa, biz bunu sorgulamayacak mıyız? Nerede hata yapıldı, demeyecek miyiz? Evet, geçmiş dönem siyasetçilerinin ön görüsüzlüğü, din üzerinden oy toplama kolaycılığına hemen hepsinin yönelmesi, şimdi olduğu gibi geçmişte de muhalefetlerin yetersiz ve çapsız oluşu… Etkenlerden bazıları. Nereden, nereye geldiğimizi/ getirildiğimizi artık düşünmek zorundayız. Ama şu bir gerçek, Atatürk’ün Türkiye için öngördüğü tablo, bu gün içinde bulunduğumuz durum değil. Bir 19 Mayıs’ı daha geride bırakırken, bu ülkenin O’na layık olamadığını düşünmeden edemiyorum. Her şeye rağmen ‘bunu hak etmedik’ diyorum.
Baro’larda Feyzioğlu öfkesi dinmiyor!
2014 yılı Danıştay kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmayla Erdoğan’a salonu terk ettiren ve akabinde muhalif kesimin büyük desteğini alan Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu, o dönemde adeta ‘parlayan yıldız’dı. Muhalefet ‘yeni kurtarıcısını’ bulmuştu! Gittiği illerde büyük ilgi görüyor konuşmaları alkışlanıyordu…
Ne var ki kendisi aslında büyük bir ‘hayal kırıklığı, şişirilmiş balon’du. Nitekim fos çıktı, 2019 da kaçak sarayda bu kez Erdoğan, Feyzioğlu’na teşekkür ediyordu!.. Dönüşüm 180 derece idi!..
Erdoğan’ın kendisine muhalif kurumlara, STK’lara hiç tahammülü yoktur!.. Türk Tabipler Birliği’ni, Baroları, meslek odalarını hiç sevmez misal… Ama Barolar önemli. Çünkü yargının Baro hariç bütün kurumlarını ele geçirdi, şimdi klasik ‘böl, parçala, yönet’ taktiği ile yaklaşık 200 bin avukatın meslek kuruluşu Baro’ları bölmeye çalışıyor. Amaç, ‘savunma hakkı’nı da tırpanlamak. 81 ilin Baro’su ayakta, ortak açıklamalarla bu girişimin Baro’ların gücünü kırmak ve iktidar uydusu küçük barocuklar yaratmak olduğunu ifade ediyor. Feyzioğlu ise AKP’nin Baro’ları zayıflatmak niyetinde olmadığını düşünüyor!.. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da ‘Oy verdiğimiz Feyzioğlu yok ortada, ekseni kaydı’ diyerek son noktayı koyuyor.