Tayin edici ve karakteristik olan uluslararası ilişkiler ile koşullara bağlı ve gelip geçici gibi görülen (bazen küçümsenen) iç politikanın; birbirinden ayırt edilmesi veya bağımsız düşünülmesinin en iyi deyimle “ahmaklık” olacağı yılları yaşıyoruz. Kapitalist ve emperyalist ülkelerin göbeğinde bütün çelişkiler, sertleşmekte ve keskinleşmektedir. Ülkeler ve güçler arasındaki karşıtlıklar belirginleşmekte, ülkeler ve güçler arasındaki mücadeleler genişlemektedir.
Çelişkiler, Tayvan ve Sıcak Çatışma!
Uzun yıllardır tartışma konusu olan Çin-Tayvan ilişkileri, ABD’nin doğrudan müdahaleleriyle her geçen gün biraz daha geriliyor. ABD raporlarını kendine dayanak olarak gösteren Tayvan Dışişleri Bakanı Joseph Wu geçtiğimiz günlerde, “2027 yılında Çin’le savaşa girebiliriz” açıklaması ile “gerginliğin” boyutunu göstermiş oldu. 2027 yılı Çin’in deyim yerindeyse “aktif dış politika” için yıllar önce hedef olarak koyduğu tarih. İran üzerinden Ortadoğu’ya müdahalesi, Suriye meselesi ve Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Çin, planladığı veya ilan ettiği tarihi de erkene çekmiş bulunmaktadır.
ABD’nin Çin’in çevresinde yer alan Filipinler, Tayvan, Papua Yeni Gine, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkelerde Çin’i ve Rusya’yı çevresel ablukaya alma stratejisi Çin’i uzun vadeli planının dışına taşımış bulunuyor.
*Çin Sahil Güvenlik Komutanlığına ait geminin, Güney Çin Denizi'ndeki ihtilaflı resife doğru hareket eden Filipinler'e ait devriye botunu engellemesi üzerine ABD’nin, Filipinlerin yanında olduğunu açıklaması,
* Papua Yeni Gine Başbakanı Marape’nin bu ay ABD başkanı Joe Biden ile birlikte 18 pasifik ülkesiyle toplantı yapacağını duyurarak, ABD’yle daha sıcak temas açıklamaları,
*Kırgızistan’ın Cumhurbaşkanı Caparov’un, “Yeşil, dijital ve yaratıcı ekonomi” ile ABD’ye hangi alanda pazarda yer almasını istediğine dair açıklaması,
*ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya'dan oluşan, "Quad" olarak bilinen Dörtlü Güvenlik Diyaloğu, ABD, İngiltere ve Avustralya tarafından AUKUS gibi askeri ittifakların kurulması,
*ABD Merkez Komutanlığının Orta Asya ülkeleri için düzenlediği askeri tatbikatın Tacikistan'da başlatmış olması,
*Ve elbette Rusya-Ukrayna savaşının devam ettirilmesi için sarf edilen çaba gibi bir dizi gelişme ile ABD’nin “demokrasi” vb. söylemlerle Çin ve Rusya’nın çevresinde provokasyonlarını arttıracağını, emperyalist Çin’in ise Rusya ile benzer biçimde savaş tatbikatlarını, sıcak çatışmaya taşıyabileceğini söyleyebiliriz. Çin ile ABD ve onun avarelerinin bölgede yaşayacağı çatışma dinamiklerinin en önemli bölgesi ise Tayvan olacak gibi görülmektedir.
Çin teknoloji üretimi için önemli olan Tayvan aynı zamanda Çin’in ihracatı ve ithalatı için de son derece önemli bir pozisyonda yer alıyor. Dünya çapında yarı iletken ve çip üretiminde önemli, hatta belirleyici bir role sahip olan Tayvan’ın teknolojik üretim için belirleyici olan durumu; Avrupa ülkelerini, yaşanan gelişmelere mesafeli kalmaya zorluyor. Çin’in veya ABD’nin hızlandırdığı tatbikatlarda, olası bir “tatbikat hatasının” büyük bir savaşa yol açabileceği tüm çevrelerce dillendiriliyor. Ancak ülkeler arası savaştan ziyade mevzi çatışma dinamikleri çok daha olası görülüyor.
Çin’in İran Hamlesi
Çin ise ABD’nin tüm müdahalelerine yer yer askeri yer yer diplomatik bir dille cevap vermeye çalışırken aynı zamanda İran’ın Orta Doğu’da ilişkilerinin bozuk olduğu Körfez ülkeleriyle görüştürerek, “normalleşme” adımları attırıyor, İran üzerinden Ortadoğu’ya müdahalesini güçlendiriyor.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Kuveyt gibi Körfez ülkeleri ile İran’ın ilişkilerini güçlendiren Çin’e, ABD Başkanı Joe Biden, “Açıkça söylemeliyim ki, ABD Orta Doğu’da aktif bir partner olmaya devam edecektir. Bölgede Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağız” cevabını veriyor. Çin’in hamleleriyle ABD’nin bölgede kısmi olarak nüfuz kaybetme riski taşıdığı da görülebiliyor. ABD’nin Orta Doğu’dan daha çok Çin’i çevreleme üzere attığı adımlar, ABD açısından Orta Doğu’da kısmi boşluk yaratmakta Çin ise bu boşluğa oynamaktadır.
ABD ise yaşadığı gelişmeler karşısında, sığınak delici bombalar gibi silah envanterlerinde Orta Doğu’da yüzde 50 artış yaşayacağına işaret etmektedir. ABD aynı zamanda daha güçlü silahlarla bölgeyi barutların içerisine gömeceğini hiç çekinmeden ilan etmektedir.
Bir Sıcak Çatışma Bölgesi Daha: Sudan
Sudan’da yaşanan iç çatışmaların mevzi çatışmayı aşarak bölgesel çatışma riskini düşünen bölge ülkeleri, mülteci dalgası oluşmasından ve petrol akışının durması gibi ticari ilişkilerinin zarar görmesinden çekinen AB ülkeleri, çatışmaların durulmasından yana gibi görünmektedir. ABD ise bölgede zayıfladığını düşündüğü nüfuzunu yeniden tahsis edebilmek için, savaş ateşine benzinle koşmaktadır. Çin’de yakın zamanda yaşanan çatışmaların sonlandırılması ve ateşkes çağrısında bulundu. Bu yazı kaleme alınırken ise 7 günlük ateşkes açıklaması yapıldı. Elbette bu ateşkesin müzakere mi yoksa ABD tarafından daha fazla bölgenin silahlandırılması ile mi geçeceğini önümüzdeki günlerde daha iyi görebileceğiz.
Bir köşe yazısının sınırlarını çoktan aşmış olmakla birlikte son olarak ifade edilebilir ki, yaşanan tüm gelişmeler izlendiğinde özetle: ABD ve İngiltere, Rusya ve Çin, Avrupa gibi emperyalist ülkeler arasında rekabet, barut kokularıyla tayin edilmeye çalışılmaktadır. Yaşanan bu gelişmeler de az gelişmiş kapitalist ülkeler başta olmak üzere kapitalistlerin iştahını kabartmaktadır. Ülkelerin iç politikasına yansıyan savaş dili ise emperyalistlerin çıkarının dışında bir anlam taşımamaktadır. Artan milli söylemlerin, milliyetçi hareketlerin altında yatan tek gerçek uluslararası ilişkilerin geldiği durum ve kapitalistlerinin ihtiyaçlarıdır. Dışarda yaşanacak emperyalist savaşlara ve onun paralelinde gelişecek, içerde politik söylem haline getirilen savaş tamtamlarına karşı mücadele etmek; işçi ve emekçiler ve halklar için tek çıkış yoludur. Aksi ne anti emperyalizmdir ne de memleket sevgisi!