Lise yıllarımı Samsun’da yaşadım. O dönemin devrimci gençlerinin ‘takıldığı’ Göçebe Kafe’nin bitişik binası, dönemin hemen hemen tüm sol örgüt ve partilerinin de bulunduğu binaydı.

Açıklama yapılması gereken konular gündeme geldiğinde, açıklama hemen yapılacaksa; hemen binadaki herkes kapının önüne iner, açıklama yapılırdı.

Bir nevi ‘profesyonel eylemci’ ve ‘profesyonel eylem alanı’…

Ben ve ablam; 25 yıl önce bugün trafik kazasında kaybettiğimiz Dev-Yol’cu babam ve aynı kazada kaybettiğimiz ÖDP’li büyük ablamın ‘yolundan yürümek’ için o binadan içeri girmiştik.

Benim sol partilerle tanışma hikayem, gazeteci İsmail Saymaz’ın ‘zile basma’ hikayesinin çok benzeri ancak, fraksiyon isimleri farklı; onu belki sonra anlatırım.

1 Mart tezkeresine karşı çok kitlesel savaş karşıtı mitinglerin yapıldığı, özelleştirme karşıtı eylemlerin yaygın olduğu dönem… Tekkeköy yakınlarında yapılması planlanan Termik Santral’e karşı yol kapama eylemine katılmıştım mesela; o yaşlarda en etkilendiğim gösterilerden biriydi bu.

Üniversite sınavlarında on binlerce liselinin ‘sıfır çekmesi’ sonrasında; ‘Sıfırlar Sizin, Üniversiteler Bizimdir’ şiarlı bir kampanyanın örgütlenme sürecinde yer almaktan üniversite sınavına hiç hazırlanmadım; orası da ayrı konu.

Tanıdığım en güzel, en değerli insanlarla o dönemlerde tanıştım diyebilirim. Devrimciler bu toprakların yüz akıdır. Buna da eminim. Yalnız şimdilerde, devrimci iddialarını sürdüren bir kısmının çocuklarını özel okullara yazdırmak için sıraya girmesini anlamakta zorlanıyorum. Belki bunu da sonra yazarım.

‘Onu sonra, bunu sonra… Ne yazacaksın kardeşim’, deme ey okur.

Dur hele…

Nostalji falan da yapıyor değilim.

Dediğim gibi, devrimci bir örgütün lise örgütlenmesinde aktif görev aldığım dönemlerdi.

Üniversitelilerin de pek tabi ayrı bir örgütlenmesi vardı.

Konu neydi, tam hatırlayamıyorum ama sanırım yine üniversiteleri antidemokratikleştirecek bir yasa gündemdeydi.

Üniversiteli yoldaş abi ve ablalar, yasaya karşı çalışma yürütüyor, bildiriler hazırlıyor, afişler yapıyorlardı.

Bir tanesini hiç unutmuyorum: “O yasa bu meclisten geçmeyecek”

Tam olarak böyle yazıyordu. Altında da üniversite örgütünün imzası…

Afişin (ve stickerın) anlamsızlığını, birkaç yıl sonra başka bir yasa gündeme geldiğinde fark edebildim.

Koca koca üniversiteli büyüklerim de fark etmemiş olacaklar ki, 19 Mayıs Üniversitesi’nin dört bir tarafını donatmışlardı o afişlerle.

1-2 yıl sonra başka bir yasa gündeme geldiğinde, afişlerden elimizde kalanlara bakarak gülmüştük kendimize.

***

Siyasal yaşamda da, bireysel hayatlarımızda da; bazen böyle oluyor işte.

Üzerine çokça konuştuğumuz, kendimiz için önemli bulduğumuz konuyu, sanki herkes biliyormuş gibi düşünüyoruz. Hatta ‘herkes biliyor ama neden kimse tepki göstermiyor’ diye de öfkeleniyoruz.

Ama hayat öyle akmıyor maalesef.

Hayallerimizde dünyayı kurtarmak olsa dahi, ufkumuzun sadece çevremizden ibaret olduğunu en güzel Karl Marks açıklamamış mıydı: “Yabancılaşmış bir toplumda insanların zihin yapıları, fikirleri ve bilinçleri, içinde bulundukları koşullar ve üretim tarzının yansımasından ibarettir. (Mealen)

***

Neyse…

Zaten o yasa da meclisten geçmişti.

Santrali, Cengiz Holding Tekkeköy’e yapmayı ‘başarmıştı’

Sonra, bizim istemediğimiz daha çok yasa da meclisten geçmişti.

Sonra zaten meclisi de rafa kaldırdılar.