Türkiye 6 Şubat 2023 sabahında olağanüstü büyüklükte bir deprem felaketi yaşadı. Felaket, 1999 depremi gibi büyük bir derse rağmen geçen 25 yıla yakın süre içinde binaların, tesislerin ve alt yapının vatandaşları depremlerin yıkıcı etkilerine karşı koruyacak şekilde inşa edilmediği gerçeğini gözler önüne serdi. Gözler önüne serilen bir diğer gerçek de devletin arama, kurtarma ve yardım çalışmalarının, organizasyonun ve koordinasyonunun beklentilerin çok gerisinde kalmasıydı.
Yaşanan bu büyük felaketten sonra “Deprem Gerçeği” iyice öğrenilmiş olmalı ve gelecek nesillerin benzer acıları yaşamaması için gerekli tedbirler alınmalı. İlk şok sonrasında zaman geçtikçe idarenin toparlanma ve yeniden inşaya yönelik kararlar almaya başladığı görülüyor. Enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor, bağış kampanyaları yapılıyor, yeni konutların en kısa zamanda teslim edileceğine dair vaatlerde bulunuluyor.
Yeniden inşa ile ilgili olarak daha şimdiden bunun yeni bir rant paylaşım süreci olacağı, sonraki nesillerin de can güvenliğinin tehlikede olabileceği endişeleri dile getirilmeye başlandı bile.
Örneğin Habertürk yazarlarından Bülent Aydemir 21 Şubat tarihli yazısında şu ifadeleri paylaşmış: TOKİ yarın; yıkılan, hasar gören, oturulamayacak durumda olan 11 ilimizdeki konutların yerine yenilerinin yapılması için ihale sürecini başlatıyor. Konutlar, işyerleri, kamu binaları ve şehir alt yapılarını kapsayan inşa süreçleri için birçok firma talip oldu ancak TOKİ, açık ya da teklif usulüyle değil, çağrı yoluyla firmaları belirleyecek. İhalede yarışma olmayacağı için kamu zararı ya da firma kayırma gibi eleştiriler yapılacak ancak hükümet, üretim süreçleri acil olduğu için, mevzuattaki yetkilerini kullanarak ihaleleri çağrı usulüyle yapacak.
Deprem bölgesine ilk etapta 250 bin konut yapılacak. Mart ayında 30 bin konutun, Mayıs-Haziran gibi ise 100 bin konutun temellerinin atılması bekleniyor. Hükümet, seçimden önce ilk parti deprem konutlarının görünür şekilde en azından bir-iki kat yükselmesini ve enkazın tamamen kaldırılmış olmasını hedefliyor. Yeni konutların; depreme dayanıklılığı, zemin etütleri, inşaat kalitesi, konutların nereye yapılacağı, kent merkezlerinin taşınıp taşınmayacağı gibi konular haklı olarak vatandaşın kafasına takılıyor.
Vatandaş endişelenmekte çok haklı. Büyük can ve mal kayıpları ile güven kaybı yaşandıktan sonra olup bitenlere bir anlam vermeye çalışıyor. Binalar neden bu kadar dayanıksızdı? Yardım neden bu kadar gecikti? Ülke çapında büyük yardım kampanyaları sürerken neden hala ihtiyaçların karşılanmasında büyük güçlükler yaşanıyor? Yirmi yıl boyunca her alanda tek karar verici konumunda olan hükümet onca uyarıya ve deneyime rağmen neden gerekeni yapmadı?
Acele edilmemeli, şeffaflık ve hesap verebilirliğe önem verilmeli
Son depremde yaşanan başarısızlıklarla ilgili soru işaretleri yoğun bir şekilde kamuoyunu meşgul ederken, bu kez bir hızlı yeniden inşa kampanyası gündeme geldi. Yaşanan felaketin büyüklüğü ortada. Bundan sonra çok ihtiyatlı olunmalı, kararlar düşünerek, danışılarak alınmalı. Devlet karar alırken, planlama yaparken acele etmez, düşünür, araştırır. Kamusal nitelikteki işlerde mümkün olduğu kadar geniş bir kesimin kararlara katılması ve sorumluluğun dağıtılması gerekir.
Devletin tabii ki acele davranması gereken yerler de vardır. Bir afet meydana geldiğinde devletin en kısa zamanda afet bölgesinde olması gerekir. Ya da itfaiye, ambulans ve polisin dakikalar içinde çağrıldığı yere ulaşması beklenir. Ama devletin acil servis doktoru gibi dakikalar içinde ülkenin uzun dönemli geleceğini belirleyecek kararlar alması uygun olmaz.
Bir taraftan, Türkiye’nin 1999 depremi gibi büyük bir felakete uğramış olmasına rağmen neden ders alınmadığı, arama, kurtarma ve ihtiyaçların karşılanmasında neden beklentilerin karşılanamadığı sorularının net bir şekilde yanıtlanıp, tüm aşamalarda sorumluların hesap vermesi sağlanmalıdır. Diğer taraftan, yeniden inşa süreci de şeffaflık ve hesap verebilirlik kolonları üzerinde, konuyla ilgili tüm tarafların katılımıyla ve bilimsellik zemininde gerçekleşmelidir.
Yeniden inşa şeffaflık yasası, şeffaflık portalı ve ihbar hattı
Bu noktada, yeniden yapılanma eski usuller üzerine oturtulamaz. Yine aynı yöneticilerin aynı yönetim usulüyle bir yeniden inşa süreci yürütmeleri uygun değil. Bu başımızı yeniden kalitesiz inşaat kumuna sokmak gibi olur. Hatalı planlamaya ve yolsuzluklara çanak tutulmamalı. Daha şimdiden söylentiler, iddialar, spekülasyonlar havada uçuşuyor.
Felaket anındaki veya felaket sonrasında oluşan feci ortam kamuya ait kaynakların bencilce amaçlar için kullanılmasına zemin oluşturur. Bir takım fırsatçı, partizan ve yağmacı çevreler bu durumdan istifade etmek için fırsat kollar. Rüşvet, yolsuzluk, kötü yönetim, evrakta sahtekarlık, yetkililerin kandırılmaya çalışılması, yetkililerin baskı altına alınması, görevi kötüye kullanma, görevi ihmal, israf ve planlama hataları kaynakların etkili kullanılması önündeki önemli temel tehditler.
6 Şubat’tan itibaren devletin felaket sonrasında ve yeniden inşa sürecinde harcadığı her kuruş özel bir yasa ile denetim altına alınmalı. Yine aynı yasa ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni yeniden inşa ve ülke genelinde depreme karşı alınan önlemler konusunda belirli aralıklarla düzenli olarak bilgilendirmesi zorunlu hale getirilmeli.
Diğer yandan oluşturulacak bir portal ile herkesin ihaleler, bağışlar ve her türlü harcama ile ilgili bilgiye erişimi kolaylaştırılmalı. Yine sadece yeniden inşa süreci bitene kadar süreçle ilgili yolsuzluk şikayetlerinin yapılabileceği bir ihbar hattı ve sadece bu şikayetlerin yönlendirilebileceği ve incelenebileceği idari, adli birim(ler) oluşturulmalı.