“Devletlerin kamu harcamalarının finansmanında kullandığı temel finansman kaynağı olarak” tarif edilen vergi sistemi, sınıfsız bir “kamu” çağrışımını içinde barındırmaktadır. İşçi ve emekçilerden, halktan toplanan vergiler, devletlerin en temel gelir kaynağını oluşturur. Öyle olmasına rağmen işçi ve emekçilerden alınarak, sermaye gruplarının ihtiyacı doğrultusunda da harcanır. “Halktan alıp halka veriyoruz” sözü kocaman bir yalandan ibarettir.
AKP'nin torba yasa teklifi ve Cumhurbaşkanı Kararları ile çok sayıda vergi kaleminde artışa gidildi. Gündelik hayatın her alanını etkileyecek zamlar ile boğuşulurken, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerdeki artışla da işçi ve emekçilerin gelirleri hedef tahtasına yeniden oturtuldu. Yeni asgari ücret ve “memur” maaş artışları daha emekçilerin cebine bile girmeden yüksek vergi artışları ve zamlarla geri alınmaya başlandı. Bir de vergi istisnası var. Borsada işlem gören sermaye şirketlerine. Ne ala memleket!
İşçi ve Emekçiler Ne Yapacak?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e atıfla süslü cümleler kuruldu. Her aklı başında yurttaşın da tahmin ettiği gibi Şimşek’in ekonominin sorunlarını, ağır ve kapsamlı vergi düzenlemeleri ile işçi ve emekçilerin sırtına yıkacağı ise geçmişi ve AKP politikaları ile gün gibi ortadaydı. Büyük sermayeye, faiz ve rant gelirlerine dokunmadan, işçi ve emekçilere saldırılmasına hayret edilecek bir durum yok. Ciddi büyüklükte bulunan bütçe açığının sorumlusu her ne kadar AKP ve sermaye düzeni olsa da işçi ve emekçileri açlığa mahkûm ederek bütçe sorunlarını aşmak üzere atılacak adımlar klasik bir yöntem haline gelmiştir.
ÖTV, KDV, MTV adı altında yeni zam ve vergilerle işçi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırıların arttırılacağı aşikâr. Özellikle işçi ve emekçilerin sendikal örgütlenme başta olmak üzere birçok örgütlenmesine yapılan saldırılar sonrası zayıflayan protesto ve tepkiler de AKP hükümetinin işini kolaylaştırıyor. Eğer yoksulluk koşullarında bir yaşam istenmiyorsa, bu politikaların durdurulması için atılacak küçük veya büyük her adım kıymetlidir. Sendikaların, siyasi partilerin basın açıklamaları yapması yeterince önemlidir ancak beklenen saldırı dalgasını püskürtmesi olası görünmemektedir.
Mevcut yağma ve sömürü düzeninin ayakta tutulması için halka çıkarılan faturanın ete kemiğe bürünmüş hali olan zamlara karşı, “Siz seçimde oy verdiniz oh olsun” denilmesi iktidarın işini daha da kolaylaştırılmaktadır. Açıktır ki, artan konut fiyatları, işsizlik, esnek çalışma vb. koşullara bir de zamlar eklenince hayat çekilmez bir hal alıyor. Çok hızlı biçimde yoksullaşmanın arttığı bu dönemde, hayata tutunma çabası büyüyor.
Bugün işçilerin ve emekçilerin ekonominin geldiği durum ve sorunların yükünü reddetmesi ancak “ekonomi ama halk için” denilerek sahaya inmesinden geçmektedir. Seçim sonrası moral bozukluğu, umutsuzluk içerisinde olunsa da mücadele etme zorunluluğu artarak devam ediyor.