Zeus Sunağı Bergama’da kalsaymış koruyamazmışız! Kireç yaparmışız örneğin. Ya da ev yapımında kullanılırmış mermerleri... Buna inandırdılar hepimizi! Bunu nasıl kabul edebiliriz?
Çalıp götüren Almanlar koruyabildiler mi? O görkemli sunağın mermerlerini yakıp kireç yapmadılar, ev yapımında da kullanmadılar. Berlin’de Museum İnsel’deki Pergamon Museum’da yeniden bütünleyerek sergilediler. Öncelikle her türlü teknik koruma ve güvenlik önlemlerini de aldılar elbette. Ama ne oldu? SSCB Kızıl Ordusu İkinci Dünya Savaşında Nazileri tarihin çöplüğüne gömerek Berlin’e girdi! İlk işleri olarak Pergamon Museum’a yöneldiler ve Zeus Sunağın Moskova’ya Puşkin Müzesine taşımaya başladılar. Moskova’da Zeus Sunağının bu Berlin’den taşınabilen bir kısmıyla Truva Hazinelerini birada sergilenirken görebilirsiniz. 9 Mayıs 1945’te İkinci Dünya Savaşı bitip, anlaşma sağlanmamış olsaydı Zeus Sunağının tamamını Moskova’da ziyaret edebilecektik.
Truva Hazineleri! Alman tüccar Schielimann’ın çaldığı ve 1884 yılında Alman Arkeoloji Müzesine bağışladığı bizim toprakların kültürü olan eserler! Öyküsü uzun. İkinci Dünya Savaşı sonunda SSCB’nce savaş ganimeti olarak getirilip bu Moskova Puşkin Müzesinde ve St. Petersburg Hermitage Müzesinde sergileniyor.
2005 yılında Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınan, Lidya Kralı Krezüs'e ait olduğu iddia edilen Karun Hazinesi'nin en önemli parçası olan Kanatlı Denizatı Broşu' nun uzun mücadelelerimiz sonunda iade edilmesi hepimizi mutlu etti. Uşak'ın Güre beldesi yakınlarındaki İkiztepe Tümülüs’ünde 1968 yıllında üç ayrı kaçak kazıyla ortaya çıkartılan Karun Hazineleri ABD'ye kaçırılmış yıllar süren mücadele sonucu Türkiye'ye getirilmiş daha sonra Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmeye başlanmıştı. 2005 yılında dönemin Müze Müdürü K.A.'nın da aralarında bulunduğu bir grup hazinene en değerli parçalarından Kanatlı Deniz Atı görünümlü Altın broşu sahtesiyle değiştirmişlerdi. Olaydan sonra Müze Müdürü K.A. ve beraberindeki yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmıştı. Broş bu kez Almanya'da bulunmuştu. Bu gelişmelerin ardından Broş Almanya tarafından Türkiye'ye iade edildi.
ABD İşgâl kuvvetleri Irak’a girer girmez öncelik ve ivedilikle müzelere yöneldiler. Irak ve Ortadoğu’nun ne kadar tarihsel belleği olan kalıntıları varsa hepsini çalarak ülkelerine götürdüler. Irak’ta yağmalanmayan müze kalmadı.
Mısır’ın tarihi, arkeolojisi, kültürü nasıl çalındıysa tüm Afrika ülkelerini de aynı şekilde soydular! Almanya, Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi’nin Antropoloji Anabilim Dalının sergi salonunu gezin, tüm Afrika’dan toplanmış çocuk oyuncaklarını ve el sanatlarına ait ürünleri göreceksiniz.
Arkeolojik, sanat tarihsel, kültürel çalmalar, kaçırmalar hep sömürgeci devletlerin işidir! ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, vd...
Neden bunlar? Sömürgeleştirecekleri ülkeleri ve köleleştirecekleri emekçileri tüm değerleriyle tanımaya çalışıyorlar ve nasıl yabancılaştırabilecekleri üstüne yöntemler geliştiriyorlar. Bütün bunları tarihsel eserlerden tutun çocuk oyuncaklarına varıncaya kadar yapıyorlar. Tohumlar, hayvanlar ilgi duydukları hiçbir şey bunların kötülüklerinden kurtulamıyor.
Demek ki, sorun korunmuyor olmaları değilmiş!
Çalınan, yağmalanan, talan edilen kalıntılar asla korumak amaçlı olarak Batının sömürgeci müzelerine taşınmıyorlar. Sömürgeleştirilecek ülke ve köleleştirilecek emeği tarihsel köklerinden koparmak ve doğasına, coğrafyasına ve kendi değerlerine yabancılaştırmak için yapılıyor bunlar. Bellekler köreltiliyor, beyinler tarihsel, kültürel köklerine yabancılaştırılıyor. Ayrıca, aynı kültürün, aynı tarihsel köklerin; ortak mitolojinin, masalların, destanların ülkeleri ve halkları da politik olarak yabancılaşıyorlar birbirlerine. Aynılıklarını, ortak paydalarını göremiyorlar böylece. İnsanlar aynı etnik kökenden aynı kültürlerden geldikleri hâlde birbirlerine kolayca düşmanlaştırılabiliyorlar bu yöntemlerle.
Bu kadar korumacı idiyseler, neden Macaristan’daki Estergon Kalesini yıkıp ta kilise yaptılar? Neden sadece irice bir taş kaldı o koca kaleden Tuna nehrine bakan? Neden korumadılar, neden? Silmek istedikleri neydi orada?
Gelin onların yalanlarına, bizi aptal hesabına koymalarına teslim olmayalım! Zeus Sunağı da diğer arkeolojik, sanat tarihsel, kültürel değerler gibi kendi toprağına yakışır. Onun yapıldığı mermer ocakları, mitolojisi, kültürü bu topraklardadır. Evet, hâlâ bu topraklardadır! Bergama’nın mavi gökyüzü, havası, suyu, toprağı, kültürü kendilerinden olan Zeus Sunağını bekliyor.
Koruyamazmışız! Yalancılar! Bu ülke, bu Cumhuriyet Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ları boşuna yetiştirmedi ve boşuna değil bunca Arkeoloji Fakültesi.
Cumhuriyet Döneminde böylesi ölçekte arkeolojik ve tarihsel hırsızlıklar neden olmadı? Olduysa nasıl mücadele verilip geri getirildiler? Efes antik kenti bu ülkede değil mi? Korunmuyor, yaşatılmıyor mu?
Osmanlı anlayışı da bu yağmada rol oynamıştır elbette. Ama sonunu biliyoruz işte: Toprağındaki kültürlere ve tarihe yabancılaşan devletler, imparatorluklar yıkılırlar. Peşkeş çekmeye başlamasınlar bir kere...
Bugünkü iktidar sığındığı Osmanlı kültürüne ve diğer kültürlere böylesi yıkıcı davranırken mi? Evet, tam da burada gerekliyiz; ülkeyi tüm değer ve varlıklarıyla savunmak üzere bir ortak değerler paydasında buluşmalıyız. Yoksa Osmanlı zihniyetlilerin sulara gömdükleri Bergama Allionai gibi, tıpkı canım Hasankeyf gibi boğacaklar ülkemizi.
Haydi tüm ülkemizi doğasıyla, toplumuyla; kültürel ve tarihsel değerleriyle; hayvan ve bitki örtüsüyle; arkeolojisiyle, sanat tarihiyle korumaya! Tüm bunlar değil mi ülkeyi oluşturan?
İlk işimiz, sevgin ve saygın Sefa Taşkın’ın “ZEUS SUNAĞI BERGAMA’YA YAKIŞIR!” çağrısına destek vermek, onunla dayanışma içinde olmaktır