Vapurlar, kuşlar, çocuklar, kadınlar, işçiler, kayıkhaneler, hamallar, sokaklar, kahvehaneler, meyhaneler, fasıllar, sıradan insanlar, olağanüstü sanatçılar, edebiyatçılar, keşfedilmeyi bekleyen antik kentler, bu antik kentlerle iç içe yaşayan köyler, köylüler, binlerce fotoğraf, film, röportaj notları hepsi birden insanın başını döndüren, sersemleten görsel bir çağlayan gibi algımızı zorluyor. Bütün bu zengin görsellik karşısında serseme dönüyoruz, büyüleniyoruz, heyecanlanıyoruz.Bu kadar farklı yelpazelerde, farklı konularda, binlerce fotoğraf, belge, söyleşi ve arşiv kaç hayata sığar?
Sanat Merkezi’nde “Ara Güler Merhaba İzmir!” sergisindeyiz. Neden merhaba ve yanında kocaman bir ünlem işareti? Çünkü Ara Güler “Haydi Merhaba!” demeyi seviyor, ünlem çünkü bunu güçlü ve vurgulu bir sesle söylüyor. Sesinin yankısı, gittikten sonra bile aynı güçte, aynı tonda duyulsun istiyor. Ara Güler’in 1950’li yıllardan beri çektiği, doğup büyüdüğü ve benim şehrim dediği eski İstanbul fotoğraflarında İstanbul’un zaman içinde nasıl değiştiğine, tarihi kent dokusunun nasıl geri dönülmez bir biçimde yitip gittiğine tanık oluyoruz. Eski İstanbul’un yok olan kent kültürüne ait fotoğraflara, kahvehanelere, sokak önü çaycılarına, fasıllara, meyhanelere, tek tekçi meyhanelerine bakınca, bu fotoğrafları nasıl çekmiş diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Liman işçileri, kayıkhanelerde çalışanlar, hamallar, özellikle küçük çıraklar tazeliğini halen koruyan bir gülümseyişle bakıyor objektife.
Aynı şekilde, şu ana kadar sergilenmemiş olan İzmir ve çevresini konu alan fotoğraflarda kentin 1950’li yıllardaki halini görüyoruz. Konak Meydanı, Buca’da sokak araları, Bornova, İzmir çevresi, Efes, Bergama Allianoi ve Anadolu’da Nemrut gibi antik kentleri, Afrodisyas gibi antik kentlerle birlikte yaşayan köyleri ve köylüleri izlerken hayrete düşüyoruz. Elinden hiç düşürmediği Lecia marka fotoğraf makinesi, objektifler, filmler, yaptığı röportajların notları, yazdığı dergiler, dergilere gönderdiği yazılar, sıra dışı fotoğrafve söyleşileri insanın başını döndürüyor.
Tarihe belge düştüğü Pablo Picasso, Salvador Dali, BertrandRussel, Tennessee Williams, Louis Aragon, MarcChagall fotoğraflarıyla hayranlığımız giderek artıyor. Özellikle çektiği edebiyatçıların portreleri arasında gözde yazarlarımızın fotoğraflarını arıyoruz. Yarinin fotoğrafını arayan sevgililer gibi heyecanla gülümseyerek, “ne kadar gençmiş” diye geçiriyoruz aklımızdan. Mina Urgan, Oğuz Atay, Turgut Uyar, Halikarnas Balıkçısı, Edip Cansever, Adalet Ağaoğlu, Attila İlhan, Halide Edip Adıvar, Nazım Hikmet gibi çok sevdiğimiz yazarların fotoğraflarını inceliyoruz. Eve dönünce bir öyküsünü, bir yazısını, şiirini okuyup sıcaklık duygusunu tazeleme isteği geçiyor içimizden. Bütün bu duyguların hepsini birden hissetmek insanı mutlu ediyor. Üstelik her an depresyona eğilimli olduğumuz, karamsarlığın kara kışını yaşadığımız bir çağda, Arkas Sanat Merkezinde geçirdiğimiz o günü değerli kılıyor.
Bu olağanüstü sergi Doğuş Grubu ve Arkas’ın işbirliğinde İzmirlilerle buluşuyor. Doğuş Grubunun desteklediği Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ve Ara Güler Müzesi işbirliğinde düzenlenen sergi 26Temmuz tarihine kadar ücretsiz olarak gezilebilecek. Çağımıza tanıklık etmiş bir foto muhabirinin, kocaman bir dünyayı 35mm.birobjektife nasıl sığdırdığını görmek istiyorsanız kendinize bir hediye verin Arkas Sanat Merkezine gidip Ara Güler Sergisini sevdiklerinizle birlikte gezin. Son sözü, “ben fotoğrafçıyım” diyen foto muhabirine bırakalım.
“İnsanlar bakarak, görerek, yaşayarak bir şeyler öğreniyor değil mi? Ben de baktım, gördüm, yaşadım, öğrendim işte. Bir de çektim. Haydi Merhaba!”