İstibdat günlerinin en sıkılarından birinde, 1895’in Şubat ayında İzmirli avukat Bekir Behlül Bey valiliğin merdivenlerini hızlı bir şekilde çıkmaktadır. Tüm bu sıkıyönetim içinde, baskı altında aklında bir fikir yeşermiş, ‘Mizanü-l Hukuk’ yani ‘Hukukun Terazisi’ adlı bir gazete çıkartmak için valiliğin kapısını çalmaya karar vermiştir. O zamanlar Aydın vilayetinde sayılan İzmir’de çıkartılan bu gazete, şehrin diğer cemiyetlerine de cesaret vermiş ve Abdülhamit rejiminden nispeten uzağa düşen İzmir’in fikir ve kültür dünyası zenginleşmeye başlamış, sesler çıkmaya başlamıştır.
Savaş İzmir’de her şeyi alt üst ederken, Bekir Bey Kemeraltı’nda Şadırvan Altı’nda bulunan ofisinden milli mücadeleye destek vermek için çok gizli toplantılar yapmış, Yunan askerleri hakkında toplanan bilgileri, Söke ve Antalya istihbaratlarına iletmiştir. 1921 yılında bu faaliyetleri Yunan kumandanlığı tarafından keşfedilip Atina’ya sürülür.
Savaş bitince yurda geri dönen Bekir Behlül Bey en nihayetinde İzmir Barosu’nu kuracak, İzmir’deki avukatların örgütlenmesinin başlangıcını böylelikle sağlayacaktır.
Böyle halis bir adamın öncülüğünde kurulan İzmir Barosu neredeyse yüz yıldır halkın ve haklının yanında olma geleneğini bırakmadan devam etmekte.
Bir kaç hafta evvel Diyanet İşleri Başkanı’nın toplumun bir kesimi için, eşcinsel yurttaşlar için söylediklerinin ardından Ankara Barosu bir bildirge yayınladı. Bunun hemen ardından İzmir Barosu çıkıp “Nefrete inat, yaşasın hayat” diye bir bildirge yayınladılar. Bildirgede Baronun, Bekir Behlül Bey’in yolundan gittiğini gösteren şu sözler vardı:
“Ne yazık ki ülkemizdeki benzer nefret söylemleri bununla sınırlı değildir. Bu açıklamaların yeni nefret suçları yaratma potansiyeli nedeniyle haklı bir endişe içerisindeyiz. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve kanunlarımız ışığında nefret söylemlerinin cezasız kalmaması gerektiğine inanıyor, Diyanet İşleri Başkanı’nı yaptığı ayrımcı ve nefret içerikli konuşması sebebiyle kınıyoruz. Bir kez daha nefrete inat yaşamı savunmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla bildiriyoruz.”
Daha sonrasında iktidar böyle açıklamalar yapan baroların, tabip odalarının, mühendis ve mimar odalarının seçim sistemini hedef aldı. Seçim sistemlerini değiştirmek için bir çalışma başlatıldığını duyuruyordu.
Yüz yılı geçkin süredir, bu memleketin fikir mücadelesinde, hak mücadelesinde, milli mücadelesinde olan gazi baroyu İzmirliler olarak yalnız bırakmamak, onların sesi olmak bizim vefa borcumuz olmalı. Bekir Behlül Bey’e, tüm yaptıklarına, sürgünlere, mücadeleye bir borcumuz var. Bu borcu yerine getirmek için, fikir hürriyetine omuz vermek için çekinmemeye ihtiyaç var. Güzel yarınlar ancak fikirlerin özgürce söylenebilmesi ile gelecektir.