15 Kasım 1895’te İzmir menşeili Ahenk Gazetesi bir önceki gün sabah namazından hemen sonra gerçekleşen deprem hakkında şöyle yazar: “Bu şehir evvelce de defaâtle hadise-i tezelzülâta düçar olmuştur. Hatta bir defasında bütün bütün harab olmak derecesine gelmiş ise de teşekkür olunur ki o vakit de bütün binalar çökmediğinden binlerce ahali enkaz altında kalmak tehlikesinden inâyet bâri ile kurtulmuşlardır. Bu zelzelenin sademâtına uğramamış bina kalmamış, camiler ve kiliseler vesair binalar pek ziyade rahne-dâr ollmuşlar idi. Cenab-ı Hak kâffe-i memalik-i osmaniyeyi muhafaza buyursun.” O gün Bergama menşeili olan depremde iki çocuk bir bahçe duvarının altında kalarak vefat ederler. Yazıda da dediği gibi, bu İzmir’in ne ilk depremidir, ne son depremi olacaktır.
30 yaşına gelmiş herhangi bir İzmir’linin anılarının bir yerinde İzmir’in deprem fırtınaları vardır. Şehirlileri yoracak kadar ardı ardına gelen depremlerden İzmirliler sıyıramaz kendini, alışmaya başlar. Tıpkı son günlerde Manisa merkezli yaşadığımız depremler gibi. O deprem fırtınalı dönemlerin bir tanesi tam Demokrat Parti zamanında denk gelmiş, dönem için yazılan şarkılarda (Dostluk Şarkısı) İzmir, depremleri ile ünlü bir şehre şu şekilde benzetilir: “ Amerika Amerika, Türkler dünya durdukça../Beraberdir seninle, hürriyet savaşında./Ankara ile Washington, İzmir’in ile San Francisco’n../Benzer derler birbirine, doyulmaz güzelliklerine..”
Kendini hafif hafif hatırlatan ama muhakkak ben buradayım diyen deprem, İzmirlinin de gamsızlaşmasına imkan tanımaz. Deprem olunca, kafamızı hafif kaldırıp, bir sıkıntı yoksa tekrar yatmaya meyilli olacak kadar alışkınızdır kabul. Fakat yine de başka şehirlerin halkları gibi sanki hiç deprem olmayacak gibi yaşamayız. Hayatımızın bir yerindedir sallanmak. Göz göre göre yaptığımız hatalar, heveslendiğimiz yanlışlar olsa da İzmirlinin aklının bir köşesinde devamlı deprem olur, ona göre yaşar, onunla birlikte yaşar.
Fakat kendimiz için hal böyleyken, geçen hafta yaşanan Elazığ depremi sonrasında oturup düşünmemiz gereken bir konu var. İzmir, Türkiye’nin başka bir yerindeki bir depreme, mesela Büyük İstanbul Depremine ne kadar hazır? Şahsım adına benim ürktüğüm en büyük şey deprem değil, sonrasındaki ülke. İstanbul’dan yönetilecek işlerin olmadığı bir dünyaya İzmir’i hazırlamayı düşündük mü hiç? Dahası İstanbul depremi sonrasında ne yapacağınızı düşündünüz mü? Yardım mı edeceksiniz, televizyondan mı izleyeceksiniz tüm olacakları, ne yapacaksınız hiç planladınız mı? Yardımları nasıl götürecek, nasıl ihtiyaç sahiplerine buluşturabileceksiniz. İzmir kardeşlerinin başına gelmesi kesin felakete kendini ne kadar hazırladı? Neler yapabiliriz acıları azaltmak için hiç düşündük mü?
Varsın onlar kendi adlarına düşünmesin, varsın kendi canlarını kıymetli bulmasınlar. Kimseye zorla bir şey yaptıracak değiliz ya. Biz sonrasında neler yapacağımıza hazırlayalım biraz kendimizi. Çünkü o gün bildiğimiz Türkiye yok olacak, yeniden bir ülke doğacak, ve o ülkede İzmir olmaya devam edecek.