Benim o müdavimlerine katılmamın tarihi 1986’nın yaz aylarında başlar. Turgut Özal’ın görece özgürlüklerden yana hükümetine karşın Kenan Evren’in ceberut yönetiminin kendini hâlâ hissettirdiği zamanlardı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra bırakıp kitap dağıtımcılığına karar veren şair Hüseyin Yurttaş’a Kemeraltı’ndaki işyerinde yardım ediyordum. Dağıtım işi onun, sahipliğini ve sorumluluğunu yaptığı edebiyat-kültür ve sanat dergisi Dönemeç’in tashih, matbaa, abone vs. işleri benimdi. Dönemeç o zamanlar tipo basılıyordu. Yani her satır kurşun kalıplara dökülüyor, sayfalar bağlandıktan ve tashihi yapıldıktan sonra baskıya veriliyordu. Dergide yayımlanacak yazı ve şiirleri H. Yurttaş seçiyor, hakkını teslim edelim, zaman zaman benim de fikrimi alıyordu.
865 sokaktaki işyerimize hemen her gün yazarlar, şairler, denemeciler, kitapseverler uğrardı. Kimi yayımlanması için “ürün”lerini bırakır, kimi bir çay içimi edebiyattan konuşup ayrılırdı. Çınar Çığ, Onur Şenli, Bahattin Ertük, Metin Pütmek, Aydın Yalkut, Mehmet Şakir Örs, Şadan Gökovalı, Veysel Çolak, Timuçin Özyürekli, Fergun Özelli, Ahmet Günbaş, Sedat Şanver, Prof. Dr. Ahmet Necdet Sözer, Yunus Koray, Efdal Sevinçli, Tarık Dursun K., Asım Bezirci, Muzaffer İzgü, Berin Taşan ve adlarını şu an hatırlayamadığım daha niceleri hem dergimizin abonesi, hem sık sık uğrayan dostlarımızdı. Burada adlarını saydığım/saymadığım bu dostlarımız yalnız Dönemeç’in değil, 2. Beyler sokaktaki Bodrum Meyhanesi’nin de şu ya da bu derece müdavimleriydi. Bodrum Meyhanesinin müşterileri zaten ya edebiyatçılardı; ya tiyatrocular, ressamlar, müzikçiler, kitapçılar, yayıncılar filan… Her masada bu özellikleri taşıyan birkaç kişiye rastlardınız. Kulak verdiğinizde hemen herkesin yayımlanan yeni kitaplardan ya da oynanan yeni bir tiyatro oyunundan konuştuğunu duyardınız. Ama şiir, hemen herkesin baş tacıydı. Şadan Gökovalı’yla Çınar Çığ’ın belleklerinde neresinden bakarsanız bakın yüzlerce şiir vardı. Eleştirmen Mehmet H. Doğan pek sık gelmezdi, geldiğinde de herkesten büyük saygı görürdü. Ahmet Necdet’in gazelleriyle Gertrude Durusoy ile birlikte çevirdikleri şiirleri ilgi görür, tartışılırdı. Ben o zamanlar 30’lu yaşlarımı sürdüğümden yanımda yöremde konuşulanlardan, yapılan tartışmalardan bir şeyler öğrenmeye çabalardım. Çünkü edebiyata önceden emeği geçmiş insanlara saygı göstermek, onların sözlerini, yol göstermelerini ciddiye almak edebiyatın edep kısmıdır. Siz şimdi hiçbir emek harcamadan, çilesini çekmeden kendi kendini yazar ya da şair diye tanıtan hamam oğlanlarına gülüp geçin.
80’lerin ikinci yarısını dolduran o güzel insanlar ve bize bıraktıkları anılar şimdi neredeler? Zaman hükmünü sürdürdü ve herkes, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi hayatın şurasına burasına dağıldı. Foçalı Tahir’in Bodrum Meyhanesi anılarımızda yaşıyor artık.