Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk’ün ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ şiarıyla 23 Nisan 1920 yılında açılışını yaptığı TBMM’nin günümüzdeki böylesine işlevsiz, millet iradesine saygı duyulmayan bir duruma getirilmesi ne acı değil mi?
Dört yıl önce, başımıza nelerin geleceğini fark edemeyip, içi boş söylemlere teslim olan halkın çoğunluğunun ‘tek adam rejimine evet dediği’ o referandumdan bu yana ülkede çöküş hızlandı. Rejim değişip ‘şahsım devletine’, Meclis de sapla samanın birbirine girdiği torba yasaların geçiverdiği işlevsiz bir yapıya dönüştürülüverdi.
Milletin seçtikleri tutsak edildi, sandıktan 3’üncü çıkan parti üzerinde tepinilip kapatılması için süreç başlatıldı! Nerede kaldı halkın iradesi, milletin egemenliği? İktidar sadece yasamayı değil, yargıyı yürütmeyi de kendisine bağlamadı mı? Milletvekillerinin bakanlara verdiği soru önergelerinin yüzde 95’i cevaplanmadı bile… Tamamen göstermelik bir kuruma dönüştürülen TBMM’nin 101’inci kuruluş yılında ülkemiz adına acı bir tablo ile karşı karşıyayız. O nedenle eskiden 23 Nisan’ın armağan edildiği çocukların coşkuyla söylediği tekerleme de tersine döndü. Artık ‘Bugün 23 Nisan neşe dolamıyor insan!..’ diyoruz…
Ar damarı çatlayanların ülkesi!
Akp iktidarı, ülkeye verdiği pek çok zararın yanında, toplumun ahlaki ve vicdani değerlerini de yerle bir etmek gibi ciddi hasar verdi. İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli hasletlerden biridir, ‘utanma duygusu’… Bu iktidar döneminde etik değerler o kadar örselendi ki utanma duygusu adeta yok edildi. Ülkeyi yönetenler ‘ya ayıp oluyor bu kadar da yapmayalım’ demeyi unutursa, toplumdaki uzantıları daha beterini yapar oldu. Yok, utanma duygusu kalmadı! İktidarın ar damarı çatladı, topluma sirayet etti ve artık bu ülkede rezil olunmuyor!
Yalan söylemek ayıptır, yalanın ortaya çıkarsa utanırsın, kul hakkı yemezsin, devletin malını mülkünü parasını korursun, çalıp çırpmazsın, çocuğu, kadını, hayvanı korursun diye biliriz değil mi? Artık böyle davranan ‘enayi’ çalıp çırpan, güçsüzü ezen devlet imkanlarını sonuna kadar kullanan ‘makbul’ görülüyor. Yasalar önünde suçlu bile olmuyorlar!..
Normal ülkelerde iktidarlar, ahlaki ve vicdani değerlerin toplumda en yaygın şekilde kabulü için çaba gösterip ve örnek olurlar ama bizde ‘kokuşmuşluğun’ sebebi oluyorlar!
Kendi şirketiyle iş yapıp ‘gelmişken cebimi doldurayım’ diyen Bakan, ‘rezil oldu’ mu yooo!.. Görevden alınmışmış!.. Muhalefet bunu ortaya çıkarmasaydı bugün yine o koltuktaydı. O ticaret ilk miydi, bu tüccar bakanı o koltuğa kim oturtmuş, görevi kötüye kullanmanın cezai yaptırımı olmayacak mı? Yüce Divanlık suçlar görevden almayla temizleniyor mu? Belediyeler eliyle insan kaçakçılığı yapıldığı bir yıl sonra gazeteci eliyle ortaya çıkarılmasa, bu çark dönmeye devam etmeyecek miydi?
Yine bir belediyenin hibe edilen atları satması ahlaksızlık değil mi? Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervinin nerelere kimlere gittiğinin açıklanamıyor olmasının ‘çatlayan ar damarıyla’ ilgisi yok mu?
Ahlaksızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa, çalıp çırpmaya bu kadar mı alıştırıldık?
Muhalefet de yapamazsın!
Muhalefetin ‘128 milyar dolar nerede’ sorusu iktidarın dengesini bozdu bu kesin; ama hep olduğu gibi ‘tek adam rejimi’ baskı, şiddet, tehdit ve sindirme ile karşılık vermeyi tercih ediyor. İsteniyor ki muhalefet görevini yapmasın, vatandaş sorgulamasın, bunlar da istedikleri gibi at oynatsın!..
Soru bile sorulamayan bir iktidar ile sandığa gitmenin dayanılmaz ağırlığı üzerimizde, muhalefeti susturarak seçimi alacaklarını sanmanın ağırlığı da ‘tek adamın’ üzerinde.