Dışarıdan nasıl görünüyorum bilmiyorum ama asla sosyal kelebek bir insan değilim.

Evden kolay kolay çıkmam.

Yeni insan tanımayı çok severim ama çok kısa sürede de elenecekleri hemen elerim.

Eski sabit dostlarım dışında sonradan hayatıma giren az insan vardır.

Ve hepsinin de beni hayran bırakan, saygı duyduğum bir tarafları illa ki vardır.

Çünkü benim için kriter bu!

Birini sevip saymam ve hayatıma almam için yani...

Hem arkadaş olarak, hem aşk meşk işlerinde hem iş hayatında...

Ne iş yaparsa yapsın, kim olursa olsun o insanın içinde beni şaşırtacak, hayranlık uyandıracak farklı bir yönü olmalı.

Dadanırım o insana...

Öyle arkadaşlarıma.

Araya fikir ayrılıkları girer, tartışmalar hatta kavgalar küslükler olur.

Ama gün olur karşılaştığın o an her şey unutulur, kemik kıran sarılmalar yaşanır.

                                           ***

Demet Akbağ benim için o çok özel dostlarımdan biri. Tanıdıkça, yıllar geçtikçe daha da hayran olduğum.

Tanıştığımız yıl 1996...

Ben o zaman evliyim.

Onlar Zafer'le henüz yeni sevgili.

Bizim Bornova'daki mütevazı evimize ilk geldiği günü hiç unutmuyorum.

Nasıl içten, nasıl maskesiz, nasıl bin yıldır tanışıyormuşuz gibi.

Sonraki haftalar hatta aylar, Bornova'daki o küçük ev bize ve gelip giden dostlarımıza hiç unutamayacağımız neşeli günler hediye etti.

O evde çocuk da olduk, aynı evi paylaşan friends ekibi de…

                             ***

Ben o zamanlar çok iyi giden muhabirlik kariyerime tam bir keko gibi “evimin kadını olacağım” diye ara vermiştim.

Demet de haftanın iki günü Bir Demet Tiyatro’nun çekimlerine gider gelirdi.

Bir gün ‘haydi seni de götüreyim dedi’ gittik. Beni arkadaşlarıyla tanıştırırken o zamana kadar yüzüme söylemediği şeyi söyledi. “Öncel’in aslında çok güzel bir mesleği var. İyi bir gazeteci ama ne yazık ki bırakmış şimdi evde ütü yapıyor. Ona çok kızıyorum!”

Bu bana öyle bir gaz oldu ki işime geri dönmeme ve bir daha asla bırakmamama vesile oldu.

Sonra çok uzun yıllar kan bağı olmayan kardeş olduk.

Ya dur araya bir anı anlatmam lazım.

Bundan 12 yıl önce ben Alaçatı’daki babadan kalma eski yazlığımızı tadilata sokup Çeşme’de yaşamaya karar vermiştim..

Ev neredeyse yıkılıp baştan yapılacak. Süre uzun. Tadilat sırasında nerede kalacağımı hiç bilmiyorum.

Tabii ki Zafer ve Demet hemen ellerini uzattılar: “Kışın bizim ev boş git orada kal işte ne düşünüyorsun!”

Aylarca kaldım o evde.

Ve evlerinin içine ettim!

Misafirlikte dünyanın en zararsız, en dikkatli insanıyımdır. Ama işte ne olduysa sakınılan göze çöp battı.

Ev temizliğe bir abla çağırdım. Yer döşemeleri de mis gibi beyaz rabıta. Abla yer silme suyuna basmış çamaşır suyunu. Yerler oldu mu turuncu! Delireceğim!

Diyorum nasıl açıklayacağım.

Dur bitmedi.

O zaman bir Ankara kedim var ismi Cacık.

Normalde kumu dışında hiçbir yere işemez. Kediler ev değiştirmeyi sevmez ya, artık protesto mu etti ne yaptıysa sen git tek kişilik yatağa şorul şorul işe!

Kurtarılacak gibi değil. Yatağı atmak zorunda kaldım. Ama tabii yenisini alacağım.

Kendi evimin telaşından de,  basiret bağlanması de, ben o yatağı unuttum.

Yaz geldi Demet beni aradı. “Arkadaşım çok merak ediyorum tek kişilik yatağımızı neden attın acaba?”

Offff yerin dibine girdim. Sebebini söyledim ve hemen yenisi alıyorum dedim ama Demet “ yok biz yenisi ısmarladık da sadece merak ettim” dedi.  Bunları gülerek söylüyor tabii. Nazım geçer biliyorum ama  size yemin ederim hiç de öyle biri değilimdir, arkadaşlarımın evinde hiç ağırlık yapmamaya çalışırım ama tam da dünya titizi arkadaşımın evinin bildiğin içine sıçtım!

Banyonun da camını mı bir şeyini kırmıştım, ay daha neler neler.  Tornado gibi geçtim evin içinden.

Çıtlarını çıkarmadı bebeklerim.

Ayyy hala içimde uhdedir.

                ***

Sonra 20 yıllık bu dostluk saçma sapan bir nedenden sarsıldı.

Ama yıkılmadı. Geçen Hafta Çeşme amfitiyatroda arkadaşımın zarif davetiyle yeniden bir araya geldik.

Aydınlıkevler oyununda.

Onun arkadaşlığını da, tiyatro sahnesinde izlemeyi de, kulisini de çok ama çok özlemişim.

Daha önce sahnede defalarca izledim. Ve her final selamında gözlerimden yaş fışkırdı.

Yine öyle oldu.

Gururdan, fazla sevmekten, hayran olmaktan.

                         ***

Sen çok özel bir ruhsun. Ve sanatında giderek daha da devleştin. N’olur rabıtalarını turuncuya boyadığım için, kedim yatağına şar şar  işediği için, gözün gibi baktığın evinin içinden geçtiğim için kusura bakma.

Bakmazsın biliyorum da…

Bir de şey, hani dedin ya bundan sonra ben de senin gibi el ayak çekilince yaşayacağım Çeşme’yi… Hah işte gel arkadaşım gel, anlatacak çok şeyim birikti.

Dinlerken yine arada azarlarsan azarla. Bir de senin en komik olduğun sinirli hallerin var ya…

Önce turuncu rabıtalardan başla!