Sokaklar savaş alanı gibi. Fenomenin birisi, başka bir erkek fenomenin saçını elledi diye meydan kavgası çıkıyor.
Trafikte yol vermeyeni dövüyorlar, ev sahipleri kiracılarının kapısını söküyor, kiracının tavanını delip yukarıdan hortumla su sıkıyor, suya çamaşır suyu katıp değdiği elbiseleri mahvetmekten çekinmiyor. Öte yandan restoranlar dolu, gece kulüplerinde meyhanelerde randevu almadan masa bulmak olanaksız.
Sosyal medya ve televizyonlarda toplumsal gerginliğin neden olduğu olaylar sıkça yer buluyor. Her ne kadar bu çatışmalar kişisel gibi görünse de olayların sayısının artmış olması toplumsal bir veri olarak değerlendirilmeli. Elinde silahla poz veren prim yapıyor, önünde dolarla dolu masada fotoğraf çektirmek ilgi çekiyor. Şoför birisini eziyor, neden ezdin diye soruyorlar? Üstüne doğru gidiyordum, kenara çekilmedi diyor.
Bu bana yabancı gelmedi, aynı durumu Urla’da yaşadım. Cuma pazarına eşimle gitmiştim. Arabayı park edip, otoparktan pazara doğru yöneldik. Orası aynı zamanda minibüs park ve start alanı. Bir minibüs hızını kesmeden geldi, yolu tam geçmiştim ki koluma değdi. Sonra bağırarak, kabadayı gibi geçiyorsun dedi. Yani gerçekten kabadayı gibi yürüseydim, beni ezmek onun için makul bir gerekçe olacaktı. Oldum olası, karşıdan karşıya geçerken dikkat ederim. İstanbul’da yayalara yeşil ışık yandığı sırada yaya geçidinden geçerken ezilen çok insan oldu. Şoförler aracın üzerine çıkınca bağımsız cumhuriyet gibi hareket etmemeli diye düşünürüm.
Bunun bir nedeni ülke yönetimindeki “sınırsız ve sorumsuz yönetim” olabilir mi?
Son model arabasının önünde poz verip pudra çeken kişilere, yeşil alanlara çökenlere, orman alanlarında maden arama bahanesiyle on binlerce ağacı kesenlere ve nice hukuksuzluklara sessiz kalınırsa zaman içinde insanlar bu ortamdan olumsuz yönde etkilenir ve farklılaşır. Hukukun üstün olduğu, adaletin herkes için eşit uygulandığı ülkelerde bizdeki gibi olaylar yaşanmıyor. Liderler de yasaları ve anayasayı uygulamada sorumlu davranıyor.
Bizde yakaladığınız uyuşturucu satıcısının bacağını kırın, hukuk arkadan gelir. Soğan deposunu basın ardından hukuku uygularız, diyen bakanlar oldu mu, oldu. Dünyanın uyuşturucu baronları, çete liderleri para karşılığında, yani konut alarak vatandaşlık aldılar mı, aldılar? Bunlar dünya uyuşturucu trafiğini ülkemizden yönetirken, kendi aralarındaki hesaplaşmayı da İstanbul başta olma üzere birçok yerde canlarıyla ödettiler. Çete liderlerinin eşlerini ve çocuklarını bile öldürdüler. Çete olarak yetiştirdikleri bu toprağın çocuklarını da taşeron olarak kullandılar, ülke içinde ve dışında kendi caniyane emellerine alet ettiler.
Şu anda görevde olan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın uyuşturucu baronlarına, çetelere, dağıtıcılarına karşı yürüttüğü mücadele daha önceden de yapılamaz mıydı?
Vatandaş olayın farkında, ancak daha önce raydan çıkan sistem, şimdi nasıl düzene girecek?
Şöyle bir senaryo olsun: yıllar öncesinden dünyanın uyuşturucu trafiği Türkiye’ye çekilsin, Avrupa ülkeleri ve Amerika rahat etsin. Liderler de Türkiye’de birbirini yesin, birbirini vursun, hayatta kalanları da tutuklansın. Bu durum Erdoğan’a yarar.
Dışarından gelen tonlarca uyuşturucuyu görmezden gelip, sahiplerini bulamayanlar şimdi ne yapacaklar? Dünyanın uyuşturucu trafiğini şimdi kim yönetecek?