Her perşembe sabahı olduğu gibi evden çıkıp gazetemi almak üzere bayiye doğru giderken telefonuma mesaj geldi. Fakat bu facebook mesajıydı, merakla sabah sabah kimden geldiğine baktım. Anneannem atmış; “Çocuk, gazeteyi nereden alacağım, bulamıyorum” İçimizde (Yani bizim ailede çocuk ve ergenleri saymıyorum) sosyal medyayı en çok ve verimli kullanan kişidir kendisi, Facebook ile ilgili bir sıkıntı olursa herkes ona soruyor. Neden diyeceksiniz. Örneğin, çocuklar yaparız diye (Kazayla, o umutla verdiyseniz yandınız) telefonu ellerine alıp kurcalayıp kurcalayıp,
“Senin ki Iphone ben bunu bilmiyorum” dedikten sonra daha beter bozup size geri verirler. Gençler tüm ayarlarını değiştirip kendi kafalarına göre sizin hiç anlamadığınız programlar yükleyip sürekli kendi fotoğraflarını çekip asıl yapması gereken sorunla ilgili hiçbir şey yapmadan
“Okula geç kaldım çıkıyorum” der telefonu üvey evlat gibi kucağınıza bırakıp giderler. Bir bakarsınız gerçekten üvey evlat, sizin verdiğiniz telefondan eser yok. Bizlerin sürekli işi var.
“Oğlum bu telefon teyzeni aramıyor. Her seferinde başka bir adam çıkıyor. Bir bak şuna, geçen çocuklara verdim. Her şeyi değişmiş”
“Tamam birazdan bakarım”
“Geçen haftada bakarım dedin, bak dalıp dalıp elin adamını arıyorum”
İşte bu yukarıdaki diyaloglar yaşanmasın diye herkes soluğu anneannemin yanında alır.
Anneannemin o çocuk diye başladığı yazı beni seksenlere götürdü. Bir cumartesi günüydü. Kardeşimle birlikte annem ve babam çalıştığı için anneannemlerde kalıyorduk. Benden bir yaş büyük dayım Arda ile Milliyet gazetesinin verdiği Red Kit fasiküllerini okuyorduk. Yan tarafta oturan Ali çağırdı. Hemen dışarı fırladık dayıma,
“Arda, Hacivat Karagöz oynatacağım gel” dedi. Arda tamam anlamında kafasını salladı. Bana döndü,
“Hadi gidiyoruz”
“Nereye?”
“Çivi toplamaya”
“Ne çivisi?”
“Karagöz Hacivat izlemek istemiyor musun?
“İsterim”
“İzlemek için 5 çivi bulmamız gerekiyor”
Hiçbir şey anlamamıştım. Limontepe’nin yeni gecekondularının yapıldığı üst mahallere çıkıp inşaatlardan çıkan çivilerin peşine düştük. İnanmayacaksınız ama on beş yirmi tane çivi bulduk. Çivileri verdik, evin bahçesine girdik. Bizden önce gelmiş altı bilemediniz yedi çocuk vardı. Saçtan bir tenekenin önünde oturuyorlardı. Kafalarından şiş geçirilmiş Karagöz ve Hacivat vardı. Saçta iki delik açılmış şişler bu deliklerden geçirilmiş arkası görülmüyordu. Ali ve kız kardeşi seslerini değiştirip herkesi güldürüyorlardı. Düşünce güzel ama eksikti. Espriler de öyle, içimden daha iyisini yaparım dedim yalan yok…
Oyun bitti sokağa çıktık. Arda’nın iki arkadaşı elinde kazma kürekle geldi. Bakın sekiz bilemediniz dokuz yaşındayız herkes bizimle yaşıt, adamlar oyuncak diye kazma kürek getirmişler. Limontepe pazaryerinin ortasına geldik. Ben kazacağım sen kazacaksın diye kavga ediyoruz, birbirimize şaka yapıyoruz. Kardeşim hadi biz çocuğuz gelip geçenlerin içinden bir insanoğlu da çocuklar siz burada ne yapıyorsunuz demiyor.
Şaka maka derken ben kazmayı Arda’nın anlına geçirdim. Başladı kanamaya Arda kanı gördükçe feryat figan, adam bana “Bir şey var mı?” diye soruyor. Surat kan içinde “Yok bir şey ağlama” diyorum. Soluğu anneannemin yanında aldık.
“Kim yaptı?” dedi. Arda ağlayarak ama ismimi vermeden suratıma baktı. Anneannem,
“Çocuk sen mi yaptın?” dedi. Bir suçlu gibi başımı önüme eğdim. İnanın o “Çocuk” ile başlayan cümle o kadar içten ve samimiydi ki şimdi bile bana her çocuk dediğinde o suç işlemiş halim aklıma gelir.
“Koş yarabandı getir” dedi. Uçarak gittim. Islattığı mendille elini yüzünü silerken,
“Korkma bir şey yok sıyırmış sıyırmış” dedi sözleri o kadar telkin ediyordu ki Arda sustu, yarabandını yapıştırdı.
“Hadi gel, Red Kit okuyalım” dedim.
Bir hafta sonra eve döndüm. İlk işim dört çıtaya tülbent gerip eski ders kitaplarımdan renkli Hacivat ve Karagöz ile sahnenin köşesinde duran evi hazırlamak oldu. Odanın birinin perdelerini kapatıp sahneyi buraya kurdum. Perdeyi ışıklandırmak için arkasından mum yaktım. On çivi karşılığı Hacivat Karagöz oynattım. O kadar çok izlemeye gelen oluyordu ki, inanmayacaksınız belki ama günde üç oyun oynattığım oluyordu. Üst mahalle alt mahalle duyan soluğu bizim sokakta alıyordu.
Size daha iyisini yaparım demiştim.