Deniz ve kıyı alanlarının derdi hiç bitmiyor. Bu dertler yaz aylarında katlanarak artıyor.
Kıyıların yapılaşmaya açılması, Akdeniz Havzası’na özgü olan ve ormanlardan beş kat daha fazla oksijen üreten deniz çayırlarının üzerine çapa atma, iklim değişikliğinin sonuçlarından biri olan yabancı denizel türlerin artması, sintine sularının denize bırakılması gibi bir yığın sorun var. Balıkçıya sorsan bunların üzerine bir de artan maliyetlere karşı azalan balık stoklarını ve mesleği bırakmasına az kaldığını anlatır.
Yaz aylarının gelmesiyle bunlara yeni sorunlar eklendi. Ege kıyılarında nereye gitsem yaz aylarında artan yasa dışı zıpkın avından bahsediliyor. Gittiğim yerler, korunan alan olduğu için bu alanların çoğu zıpkın avcılığına kapalı. Hele de gece zıpkın avcılığına Türkiye’nin tüm denizleri her zaman kapalı. Zıpkınla av, bir çeşit sportif faaliyet. Ancak doğru yerde doğru zamanda ve uygun koşullarda yapılmadığında spor olmaktan çıkıp yasa dışı faaliyete dönüşüyor. (Zıpkın avının nerelerde yasak olduğu hakkında detaylı bilgi; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayınladığı “4/2 Numaralı Amatör Amaçlı Su Ürünlerinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ” ile yayınlanıyor)
Şimdilerde Foça Su Ürünleri Kooperatifi’nin yasa dışı avın son bulması konusunda önemli girişimlerini duyup gururlanıyorum. Kendileri, Foça’daki yetkili kamu kurumları ve konu hakkında tecrübeli sivil toplum kuruluşları ile birlikte yürütecekleri bir model üzerinde çalışıyorlar. Konuyu yakından takip ediyorum ve ilerleyince umut veren bu girişimi detaylarıyla buradan paylaşacağım. Kooperatifin bu konuyu, temsil ettiği balıkçının ve denizdeki balığın hakkını savunmak adına dert edinip tüm tarafları bir araya getirme çabası takdire şayan.
Denizin derdi bitti mi? Bitmedi... Bir de turizmcilerin ve sahil kasabalarındaki belediyelerin yaz aylarında artan çöp yükü var. İçilen ne varsa cam ve plastik şişeleri, kullanılan tek kullanımlık malzemeler ve dahasına bir de eldiven maske atıkları eklendi. Bu kadar atığı toplamaya ne yaz aylarında nüfusu 2-3 katına çıkan belediyelerin gücü yetebiliyor ne de işletmesinin önünü temiz tutmaya çalışan turizmcilerin. Sahil kasabalarında yaşayanların, sokaklarını ve kıyılarını çöp içinde görmeyeyse sinirleri dayanmıyor.
Tatilin pratikte karşılığı sorumluluk duymadan zaman geçirme, rahatlama ve eğlenme olabilir. Ama değer verip gidilen yere, yüzülen denize de azıcık kıymet vermek gerekmez mi? Belgesel Yapımcısı Savaş Karakaş geçen yaz olduğu gibi sosyal medyada yine yüzdüğü yerlerden çıkardığı atıkları paylaşıyor. Ve şunu diyor; denize kendinden başka bir şey atma!
Denizdeki yasa dışı avı, iklim değişikliğini belki tek başımıza durduramayız ama kendi atıklarımızın nereye gideceğini kontrol edebiliriz. Hatta hiç atık üretmeme konusunda çok basit önlemlerle bu zahmete hiç girmeyebiliriz.