‘Düşmanını uzakta aramayacaksın’ diye bir söz vardır ya... Türk için o düşman Yunan… Hemen karşı kıyıda, her an alt edilmeye hazır… Coğrafya kaderimiz ya bizim; her an tetikte olmamız gerekir!
***
İzmir’in emperyalist düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yılına özel hazırladığımız İZ KURTULUŞ özel ilavesine nasıl bir katkı koyabilirim diye araştırırken hem tarihsel olanı hem güncel olanı aynı anda yakalamanın ne kadar zor olduğunu gördüm…
Ancak tecrübeli parlamento muhabiri ve yazar Türey Köse’nin Edebiyat Parçalayan Nutuklar kitabında yer verdiği ‘Kürsüde Şiirini Savunan Şair Başbakan Bülent Ecevit’ bölümünü okurken Tunç Başkan’ın bugünkü yaşadıklarına gittim…
Türey Köse bu kitabında; şair ve yazarlara karşı saldırı, küfür, nefret ve linç girişimlerinin Meclis’e yansımalarını, edebiyatçıların siyasetçilerin dilinde çektiği çileyi ele alıyor…
Kitabın sunuş yazısında şöyle diyor: “Yüz binlerce sayfalık tutanaklar; farklı dönemlerin tehdit algısını, korkularını, kavgalarını ortaya koyuyor…”
Yani ilk paragrafta bahsettiğim o ‘her an tetikte olma’ halinin Meclis’e yansımasına vurgu yapıyor…
Ve sunuş şöyle bitiriyor: “Zaman; edebiyatın hasını onurlandırıyor, iyi edebiyatçıyı ödüllendiriyor. Onlara küfredenleri, hakaret edenleri, saldıranları tarihe gömüyor.”
Bu da birazdan bahsedeceğim tarihe iz bırakacak olanların zamana ihtiyacı olduğuna vurgu yapıyor…
***
Şimdi gelelim kitabın Ecevit bölümüne... Türey Köse’nin aktardığına göre Ecevit’in imlasız kaleme aldığı Türk-Yunan Şiiri başını parlamentoda çok ağrıtır…
sıla derdine düşünce anlarsın
yunanlıyla kardeş olduğunu
bir rum şarkısı duyunca gör
gurbet elde istanbul çocuğunu
türkçenin ferah gönlünce küfretmişiz
olmuşuz kanlı bıçaklı
yine de bir sevgidir içimizde
böyle barış günlerinde saklı
bir soyun kanı olmasın varsın
damarlarımızda akan kan
içimizde şu deli rüzgâr
bir havadan
Bu yağmurla cömert
bu güneşle sıcak
gönlümüzden bahar dolusu kopan
iyilikler kucak kucak
bu sudan bu tattandır ikimizde de günah
bütün içkiler gibi zararı kadar leziz
bir iklimin meyvasından sızdırılmış
bir içkidir kötülüklerimiz
aramızda bir mavi büyü
bir sıcak deniz
kıyılarında birbirinden güzel
iki milletiz
bizimle dirilecek bir gün
Egenin altın çağı
yanıp yarının ateşinden
eskinin ocağı
önce bir kahkaha çalınır kulağına
sonra rum şiveli Türkçeler
o Boğazdan söz eder
sen rakıyı hatırlarsın
Yunanlıyla kardeş olduğunu
sıla derdine düşünce anlarsın
***
Gençlik yıllarında Londra’da yazdığı bu şiir, Ecevit siyasete girdikten sonra sık sık sağcı politikacılar tarafından gündeme getirilir…
18 Haziran 1974’teki bir Meclis görüşmesinde DP’li bir vekil, CHP’li vekile, “Tavsiyem, sayın Başbakanın ‘Atinalı kardeşine’ yazdığı şiiri okumanız” der.
Ecevit ise bu sataşma sonrasında, yıllar önce yazdığı şiirini şöyle savunur: “Yurt dışına gidenler itiraf etmeseler bile o şiirdeki duyguları içlerinde duyarlar. (AP sıralarından “Asla” sesleri) Yabancılık duygusunun yalnızlığı içindeyken bu bölgenin milletlerinden bir fertle karşılaşırsanız; söylediğiniz ve zevk aldığınız türküler aynıdır, yediğiniz yemek aynıdır, içtiğiniz içki aynıdır, acıyı ve sevinci dile getirişiniz aynıdır. Devletler arasında gerginlik bulunsa bile siz o bölgenin insanları olarak birbirinizi gördüğünüzde ister istemez bir yakınlık duyarsınız. Bazılarınız ‘Asla’ dediler. Bu duygudan korkmayınız arkadaşlarım. Bu insanca bir duygudur.”
Bunun ardından AP’li bir vekil ‘Komünistleri dost mu sayıyorsunuz’ diye çıkışır…
Bu olaydan iki hafta sonra 3 Temmuz 1974 günü de Türk-Yunan ilişkileriyle ilgili bilgi vermek için Meclis kürsüsüne çıktığında Ecevit’e yine bu şiirine atıfla “Kardeşin” denilerek sataşılır… Ecevit de “Biz bütün insanlığa kardeş gözüyle bakıyoruz” karşılığını verir. AP Genel Başkanı Süleyman Demirel de aynı gün Ecevit’i eleştirir.
***
O günlerde Yunan dostları ve kardeşleri nedeniyle suçlanan Ecevit; birkaç hafta sonra, Kıbrıs'ta Türklerin Rumlar tarafından uğradığı baskı ve zulmün önüne geçmek, adada barışı ve huzuru tesis etmek amacıyla düzenlenen Barış Harekâtı’nın Başbakanı, kahramanı olur… Tarihe büyük bir iz bırakır… Ecevit’e saldıranları ise bugün neredeyse hiç kimse hatırlamaz!
***
Kitaptaki bu bölümü okurken Tunç Başkan’ın bugün yaşadıklarına gittim dedim ya… Tunç Soyer’in şair yönü var mı bilemem ama Bülent Ecevit kadar incelikli, barışçıl ve yurtsever olduğunu adım kadar iyi biliyorum…
Çünkü Tunç Başkan da hep ‘dostları’ nedeniyle suçlandı, söylemediği sözler üzerinden yargılandı, bir iskeleye koymadığı ‘Yunan Kralı’ ismiyle algı yaratıldı, İzmir için projeler üretirken ‘bölücülükle’ itham edildi, barış afişi astığı için linçe uğradı, Atatürk’ün sözlerine atıf yaptığı için resmen düşman ilan edildi, yerli ve milli olmamakla hedef alındı...
Ama elbette o aynı Ecevit gibi hiçbirine aldırmadı, en iyi bildiği barış yolundan yürüdü, ‘Yunan’ı denize döktük’ hamasetine değil de ‘Barışa ekmek ve su kadar ihtiyacımız var’ gerçekliğine vurgu yaptı. Günü geldiğinde de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en görkemli kurtuluş coşkusunu sadece İzmir’e değil, tüm Türkiye’ye yaşattı… Tarihin en onurlu mücadelesinin 100’üncü yılında -iktidarın çıkardığı tartışmaları da düşünürsek- tarihe büyük bir iz bıraktı…
***
Özetle… Zaman; edebiyatın hasını onurlandırdığı gibi siyasetin de hasını onurlandıracak; iyi siyasetçiyi ödüllendirecek. Onlara küfredenleri, hakaret edenleri, saldıranları da tarihe gömecek.