Uzun zaman önceydi. Annemin elinden tutmuştum, birlikte uzun bir kuyruğun orta sıralarında bekliyorduk. Burası Tanzim Satış Mağazası’nın önüydü.
“Anne, neden burada bekliyoruz?” diye sormuştum.
“Toz şeker alacağız.” demişti.
İlk şubesi İzmir Gültepe’de açılan Tanzim Satış Mağazalarının kuruluş amacı, gelir durumu iyi olmayan halka ucuz ve temiz gıda sağlamaktı. Yıllar sonra marka adı değişip “Tansaş” oldu, hisseleri satıldı. Sonra Migros mağazalar zincirine katıldı. Böylece Tanzim Satış Mağazalarının küçük bir semtte başlayan mütevazı yolculuğu, yılların ardından, yalnızca kâr amacıyla hizmet veren bir markaya dönüştü.
Alışkanlıklarımız yüzünden ayaklarımız, ismi ne olursa olsun bizi bu mağazalara götürdü. Bazen kızdık, beğenmedik, mutsuz olduk ama vazgeçemedik. Bu marketler zincirinin büyük, gösterişli mağazalarında bir süre sonra kitap bile satmaya başladılar. Herkes bir şekilde değişime ayak uyduruyordu. Öyle bir dönem geliyordu ki köklü yayınevleri de bu değişimin dışında kalamıyordu.
Erdal Öz’ün kurduğu, namı diğer “Kırmızı kalpli beyaz kitapların” yayınevi Can Yayınları da bu değişimden payını alıp sancılı süreçlerden geçerek bugünlere geldi. Erdal Öz ve ekibi, Türkçeye kazandırdığı çeviri romanlarla, yeni yazarlarla Türk edebiyatına ve okuruna yeni bir soluk getirmişti. Erdal Öz öldükten sonra yayınevi hızlı bir değişimin içine girdi; genel yayın yönetmeni, çalışan kadrosu değişmiş; yayın çizgisi, kapak tasarımları, kitap boyutları yıllar içinde farklılaşmıştı. Kısacası, Can Yayınları kabuk değiştiriyordu.
İlk etapta özellikle bazı kitapların boyutlarının okurlarca pek tutulmayan büyük boy baskıları olumsuz bir durum oluşturmuştu. Okurun algısındaki kırmızı kalpli beyaz kitaplar gitmiş, yerine genelde “Bestseller” kitapların basıldığı raflara sığmayan büyük ebatlı kitaplar gelmişti.
Yenilik ve değişim Can Yayınları’nı takip eden okurlar için küçük bir bulmacaya dönmüştü. Okur, yeni çıkanların içinde beyaz kapaklı kırmızı kalpli kitapları aradığı için yeni formattaki Can kitaplarını es geçiyordu. Öyle ki; o zamanlar Ayfer Tunç’un “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi” renkli kapak nedeniyle okurun gözünden kaçmıştı.
İlk önce şömiz kapakla klasik tasarımdan farklı olarak yayımlanan ve bu şekilde okurun dikkatini çekmeyen, beklenen satışı yakalamayan kitap, şömiz baskısından kurtulup kırmızı kalpli geleneksel kapağa dönüşünce okurundan hak ettiği ilgiyi görmüştü.
Eskiden, çıkan her kitabı “satan”/ “çok satan” Can Yayınları, sanırım o zamanlar bir duraklama dönemine girmişti. Kabuk değiştirmek sancılı oluyordu. Okur, sevip de alıştığı tarzdan vazgeçmek istemiyordu.
Yayınevi değişim içinde değişim geçiriyordu. Beyaz kapağa dönmüş olsalar da arada bir renkli kapaklarla okura göz aşinalığı kazandırmaya çalışıyorlardı ve bundan vazgeçmiyorlardı. Can Yayınları okuru, her ne kadar bu yeni duruma alışamasa da kırmızı kalbin, renkli kitaplarda beyaza dönüşmesine aldırmadan, o kalbin peşinden gitmeye devam ediyordu.
2015 yılında Can Yayınları bir Anka gibi küllerinden doğuyordu. Sırma Köksal, genel yayın yönetmeni olduktan sonra büyük ebatlı kitaplar normal boyutuna dönmüş hatta özel baskılarla bazı kitaplar gömlek cebimize girecek kadar küçülmüştü.
Can Yayınları 2016 yılında tekrar bir değişim geçirmiş, doğru ve akılcı yeniliklerle okurun kalbini yeniden kazanmıştı. Hollanda’da özel olarak Jongbloed BV tarafından üretilen “mini kitap” serisini basınca genel olarak okurdan tam not aldı.
Günümüzde yaptığı tasarımlarla hem kapak hem de görsel olarak okurun tekrar beğenisini kazandı. “Hayvan Çiftliği, 1984 ve Şeker Portakalı” özel baskıları hepimizin kütüphanesinde olması gereken kitaplar. Değişimin her zaman kötü olmadığını bize bir kez daha kanıtlamış oldular. Unutmayalım ki eskiye de her zaman rağbet vardır.
Tanzim Satış Mağazalarını özlüyorum. 2000’lerle beraber gelen değişim atmosferiyle birlikte, birçok samimi kurumun sıcaklığı kayboldu. Can Yayınları’ndaki değişimin genel olarak olumlu olduğunu düşünüyorum. Kalbi, bazen kırmızı bazen beyaz olsa da, içinde hâlâ sıcak bir kalp taşıdığını hissettiriyor.
Şuan şiddetli bir yağmur yağıyor. Rüzgâr ağaçları bir oraya bir buraya savuruyor. Sokakta soğuk ve yağmurun altında kedi, köpek sesleri, hepsi sığınacakları sıcak bir yer arıyor. Tıpkı bizim gibi…
İnsan sıcaklığı...