Türü ne olursa olsun bazı kitaplar dünü anlatsa bile zihinleri her zaman uyanık okurlar, anlatılan “dün”den günümüze uzanım çekmesini bilirler.
Sözgelimi, S. Zweig’in Dünün Dünyası adlı kitabı, Hitler faşizminin yükselişini, faşist yükseliş karşısında halktaki nispi uyuşukluğu anlatır. Bilinçli okur, anlatılanları günümüze aktararak kendi ülkesindeki gerici ve faşist uygulamalar karşısında uyanık olmanın önemini kavrar.
Bizde Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası, Peyami Safa’nın Fatih Harbiye’si, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u, M. Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul’u Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişin, beraberinde modernitenin getirdiği sancıları kimi zaman ironik ama kimi zaman da dramatik bir biçimde anlatır. Tabii yukarıda saydıklarıma Y. Kadri’nin Ankara’sını, R. Nuri Güntekin’in Yeşil Gece’sini, Çalıkuşu’nu, Halide Edip’in Vurun Kahpeye aldı kitaplarını da eklemek mümkün.
Fakat benim size tanıtmak istediğim kitap Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı adlı kitabı… Bu kitapla ilgili olarak Yakup Kadri’nin sözlerini önemli buluyorum. Şöyle diyor Yakup Kadri: “Falih Rıfkı’nın son eseri Zeytindağı, Cumhuriyet dönemi edebiyatının en büyük olaylarından birini teşkil etti. Onun bize hatırlattığı devir, Türk ulusunun geçirdiği ve geçirebileceği felaket devirlerinin en fecisi, en dehşetlisi ve ruha en çok bezginlik verenidir.”
İlber Ortaylı ise şunları söylüyor: “Falih Rıfkı Ortadoğu’nun kan ve barutunu gördü. Bahriye Nazırı ve Suriye-Filistin Umum Kumandanı Cemal Paşa’nın özel kalem subayıydı. (…) Onu her zaman yaşatacak ve sevdirecek olan kitapların en birincisi Zeytindağı’dır. Bu kitapta bir imparatorluğu, bir güneşin trajik batışını, keskin gözlemleri, gerçekçi ama hüzünlü bakışıyla anlatır.”
Zeytindağı’nın küçük bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum ben de: “Suriye, Filistin ve Hicaz’da Türk müsünüz, sorusunun birçok kez cevabı estağfurullah idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer medrese ve bilinçsizlik devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu.” (…) “Halep’ten Aden’e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denilen şey Türk düşmanlığı hissi idi.” (Pozitif Yayınevi)
Nasıl? İbretlik değil mi?