Yeni yıla merhaba, HOŞGELDİN 2024…

2023 yılının ülkemize ve ulusumuza faturası ağır oldu.

2023 GİTSİN, BİR DAHA GELMESİN.

2024’ün hak temelli kalkınmaya 85 milyon olarak hepimizin birlikte zenginleşeceği adil ve paylaşımcı bir Türkiye’nin inşa edileceği, özgürlükleri, demokrasiyi beraber soluyacağımız yıl olması; ortak dileğimiz olsun.

2024 Türkiye’si; evsizin eve, işsizin işe kavuştuğu, karnı tok, sırtı pek mutlu insanların yaşadığı bir ülke olsun.

Siyasette çoğu kez duygu aklın önüne geçiyor.

2024’ de bu defa akıl, duygunun önüne geçiyor.

Dileğim; 2024’ün, umudun yeşereceği barış, hoşgörü, sevgi, dayanışma, kucaklaşma yılı olmasıdır.

******

Günümüzde kentler; küresel ölçekte ancak ‘’kimlik’’leriyle yarışabiliyorlar, ‘’kimliksiz’’ kent; küresel kent değildir.

Kent kimliği; aynı zamanda kentin ‘’marka’laşması, daha sonra da kalkınması, zenginleşmesi ve değerlerini, refahı paydaşlarıyla paylaşması demektir.

İzmir; marka şehri olacak bir laboratuvar zenginliğindedir.

Ne yazık ki; İzmir, bugün kimlik arayışındadır.

Kimlik bunalımı yaşayan İzmir, kültür şehri mi, tarihi şehir mi, üniversite kenti mi, fuar, turizm şehri mi, uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapan bir kent mi belli değil.

Oysa; İzmir, çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan, inançlara saygılı ve demokrasiyi özümseyen hoşgörülü insanların kentidir.

İzmir; doğal zenginliğiyle, coğrafi konumuyla, üretim gücüyle turizm potansiyeliyle, yetişmiş insan sermayesiyle ve tarihin kendisine bıraktığı ‘’miras’’ la küresel kent kimliğini çoktan hak etmiştir.

İzmir, enerjisini, üretim potansiyelini kalkınmaya, refahı artırmaya, artan refahı hakça paylaştırmaya dönüştürmede geç kaldı.

Ancak; ‘’geç’’ ve ‘’erken’’ sözcükleri İzmir’in bugünkü konumunu ve geleceğe dönük vizyonunu anlatmada yetersiz kalır.

Çünkü; bugün ‘’dün’’ e göre geç, yarına göre de ‘’erken’’dir.

Önemli olan; vizyon sahibi kent yöneticilerinin bugünden yarınları planlamalarıdır.

Yerel demokrasi çağı

Çağımız sivil toplum, sivil ve yerel demokrasi çağıdır.

Bir başka anlatımla; çağımız, yerel yönetim ve yerel demokrasi çağıdır.

Sivil toplum örgütleri, sivil demokrasi, yerel demokrasi; nitelikli demokrasinin hücrelerini oluşturmaktadır.

Sivil toplum örgütleri, örgütlenme özgürlüğü, yerel medya ve yerel yönetimler; yerel demokrasiyi, yerel demokrasi de; ‘’kaliteli’’ demokrasinin ‘’doku’’larını oluşturuyor.

Bu bağlamda; yerel yönetim seçimleri, en az genel seçimler kadar önemlidir.

Nasıl ki; demokrasi ister askeri, ister sivil ‘’vesayet’’ olsun ‘’vesayeti kabul etmezse, yerel yönetimler (belediyeler) de ‘’ vesayet’’ i kabul etmez.

Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde ‘’vesayet’’ oluşturması, verdiği kararlar ve uygulamalarla yerel yönetimlerin (belediyelerin) elini, kolunu bağlaması, hizmet ve hareket alanını daraltması, belediye başkanlarını görevden alması; demokrasinin ‘’özü’’nün zedelenmesi, içinin boşaltılması anlamına gelir.

Belediyelere ‘’kayyım’’ atanması; demokrasinin ruhunu zedeler. Seçimle gelen seçimle gitmeli.

Yerel yönetimlerin de merkezi yönetimlerin de meşruiyet kaynağı; demokratik seçimlerdir, milli iradedir.

Milli irade de asla ‘’vesayet’’ kabul etmez.

Bu bağlamda; belediye başkanı bölücü faaliyette bulunmuşsa, terör örgütleriyle, ‘’ iltisak’ ’lıysa, görevden alınmayı gerektiren bir suç işlemişse, buna kararı ‘’idari makamlar’’ değil, bağımsız Türk yargısı verir. Siyasi iktidarın kararıyla seçilmiş belediye başkanının görevden alınması; hem milli iradeye, hem de demokrasinin ‘’özü’’ ne, ‘’ruhu’’na aykırıdır.

Sonuç olarak 

Milli irade ‘’vesayet’’ kabul etmez. Seçimle gelen seçimle gider.