Ben büyük baba, büyük anne şımarıklığını, lüksünü tadamayan bir çocuktum.

Ne yazık ki babam da hem anne ve babasını, annem de babasını hatırlayamayacak kadar küçük iken kaybetmiş.
Bir tek annemin annesi vardı ki o da şimdiye bakarsan orta yaş denilecek zamanda göçüp gitmişti.
Küçüktüm,  sadece  annemin isyanını hatırlıyorum; ‘Beni çok erken terk ettin anne sana çok kızgınım’  diye ağlardı.
Ben bir tek o erken giden anneannemi hayal meyal hatırlıyorum.
Lafı uzatmayayım komik anılarım diyaloglarım varmış onunla.
Ama bir gün kızına yani anneme demiş ki “Nur, senin bu kızın çok merhametli olacak çünkü yaşlıları çok seviyor.”
***
Bana gelelim, hiç de huzurlu bir evde büyümedim.
Asla fiziksel şiddetin olmadığı ama küçülen sabunun yerine neden yenisi yerine konmadı diye kıyametin koptuğu bir ev.
Eşek kadar kadın oldum bir ayağım çukurda ama hala yüksek sesten, bağıran adamlardan korkma sebebim o günler herhalde.
Yıllar sonra öfkeyle beslediğim çocukluk travmalarımın hesabını anne ve babama kesmek yerine onlara üzülerek atlattım.
Çünkü onlar da büyürken anne baba görmemiş ve anne baba sevgisi, şefkati nasıl olur tatmamışlardı.
Kıyamam ben onlara…
***
Bu aydınlanma mı dersin, farkındalık mı, her ne ise bende insanlara karşı şöyle bir refleks geliştirdi: Eğer bir insanın çocukluk ve ergenlik travmasını biliyorsam o insanların kredisi bende sınırsız olmasa da anlaşılmaya değer oldu.
Amaaaa şöyle de bir şey var işin içinde çocuğa, yaşlıya ve hayvana bir zarar varsa gözüm döner.
Yaşlı insanlarla olan kısmını o flu hatırladığım anneannem söylemiş.
Gelelim çocuklara,,,
Zaten artık açıkta olan sinir uçlarımızı daha da tırmalayan şu ‘Yenidoğanlar çetesi’ var ya hani.
O çetenin bir numaralı ismi Fırat Sarı…
Dünya küçük diyoruz ya…
İşte o Fırat benim bir doktor arkadaşımın Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinden sınıf arkadaşı çıktı.
Çok yakın bir aile üyesini PKK terörüne kurban veren bir arkadaşım hem de…
Ona rağmen bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim sözünü kanıtlayan bir sağ duyu ve sakinlikle anlattı arkadaşım…  İzin istedim konuşmamızı kayıt edebilir miyim diye… İzniyle aynen aktarıyorum:
“Fırat benim üniversiteden sınıf arkadaşım. Çok beyefendi, sürekli kitap okuyan çok düzgün tabir edebileceğim bir arkadaşımızdı. Sosyal biri değildi. Genelde yalnız takılırdı. Sadece arkadaşı değil ailesi de yok diye bilir üzülürdük.
Tıp fakültesinin üçüncü yılında Fırat bir gün kantine girdi, montunu kazağını çıkardı ve kantinin ortasında ateşe verip slogan atmaya başladı. PKK lehine.
Hepimiz donduk kaldık. Söylediklerinden çok Fırat mı bu gerçekten diye… Çünkü çok yalnızdı, kimsesizdi, sessizdi. Öyle biliyorduk. Sakindi ya hani… Az konuşan, konuşurken sakin ses tonunu bildiğimiz Fırat’ın giysilerini ateşe verirken kantini çınlatan sesi hepimizi öyle şoke etti ki yerimizden kımıldayamadık.
***
Sonra onu apar topar götürdüler. Güvenlik, polisten söz etmiyorum. Fırat’ın bir andaki eylemiyle yine bir anda ortaya çıkan bir kalabalık onu aldı götürdü. Hatırlıyorum şey demiştik, demek ki siviller peşindeydi!  Söylentiler işte… Sonra hepimiz döndük yoğun eğitime, kısa sürede unuttuk gitti açıkçası.
Beş yıl sonra sene 2000, aynı hastanede asistan olmuştum. Bir gün koridorda bir baktım karşımda Fırat!
Çok şaşırdım. Ayaküstü konuştuk. Geri döndüğünü tekrar kaldığı yerden yani üçüncü sınıftan devam ettiğin söyledi.
Sonra TUS’u kazandı  Çocuk doktoru oldu vs.
Ama terörden alındıysa nasıl beş yıl sonra dışarı çıktığını ve fakültede kaldığı yerden nasıl devam ettiğini açıkçası düşünmedik değil.”
***
Arkadaşıma sordum peki bu olanlara ilgili ne düşünüyorsun?
Dedi ki “Ben onun bunu tek başına yaptığına inanmıyorum. Bir örgütün, mafyanın maşası olmak zorunda bırakıldı. O hastanelerin sahibi olması mümkün değil. Ama bu adam tabii ki sonuna kadar suçlu. Sen böyle bir oluşumu kabul edemezsin. Teklif mi var? Kabul edemezsin. Hekimliğini yakar başka bir iş bulursun kendine. Bunu birileri yapacaktı Fırat’ı geçmişinden yakalayıp ona yaptırdılar.
İl sağlık Müdürlüğü çok sık bütün hastanelere denetime gelir. Haberli, habersiz… Bu söz konusu hastanelere hiç mi denetim olmadı? Ölüm oranlarına bakılır hepsi incelenir. Ben bir hastaya tomografi çektim diyelim. Bunun bile düzgün bir açıklamasını yazmazsam  o dosya incelenir ve bana hesap sorulur. Bir antibiyotik yazmanın bile gerekli açıklaması yoksa SGK onu hastaneye ödemez.
Bu korkunç bir olay, söz konusu hastanelerde hiç mi denetim olmamış onca zaman? Bunu hiç kimse kamuoyuna olmasa da biz hekimlere açıklayamaz.”
***
Daha ağzımı açık bırakan özellikle özel hastane sahiplerinin çalışan hekimlerine nelerin hesabını sorduğunu da öğrendim.
Onu ayrıca yazarım.
Ama yazının başına döneyim.
Hani ben büyürken üzülen, yalnız hissedenleri anlardım dedim ya…
Fırat Sarı! İçimden başka bir sinkaf kullandım ama buraya kibarca yazayım, başlarım senin çocukluk gençlik travmalarına, kandırılmışlığına!
Sen bebekler üzerinden kanlı para hesabına mı ortak oldun?
İddia bu ya hani…
Eğer öyle ise Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinin kantininde yaktığın o montun, seni yakacak ateşin yanında bir çocuğun doğum günü mumu olsun!
Sana arka çıkan, yol veren kimler varsa o bebek katillerinin kanlı elleri üzerinden iz süreceğiz herkes de bunu öyle bilsin.
Yenidoğan çetesi skandalına ilişkin verilen araştırma önerisi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi ya...
Sonuna kadar gisideceğinizi sandığınız o yol, o kadar da uzun boylu değil!