“Popüler olan”a karşı evvel ezel uzak dururum. Eğer binlerce, milyonlarca insan özellikle medyada adı sıklıkla geçen ve zaten bu yüzden popüler olan bir filme, bir tiyatro oyununa, ya da ne bileyim, sözgelimi bir kitaba yönelmişse, sabah akşam bunlardan söz ediyorsa, yere göğe sığdıramıyorsa… Uzak dururum. Tozun toprağın düşmesini, lehte/aleyhte heyecanın yatışmasını beklerim. O zaman mantık oturur. Bir bakarsınız bir sinema, bir tiyatro ya da bir edebiyat eleştirmeni çıkar ve o çoğunluğun alıp tepesine çıkarttığı filmi, oyunu ya da kitabı (roman, hikâye, deneme vs.) doğru yerine oturtur. İşte der, bu kadar şişirip tepenize çıkarttığınız roman/romancı aslında bu!
Sivas Katliamında yitirdiğimiz edebiyatımızın karıncası Asım Bezirci’nin Dikili’de bana söylediklerini unutmam mümkün değil: “Eleştiriye geçmelisin sen. Kıvrak bir kalemin var. Ama Hazreti İsa gibi çarmıha gerilmeyi de göze almalısın.” Benzerini sıkı kitap okuru olduklarını bildiğim bazı dostlarım da söyledi ama ben, eleştirinin çok geniş ve derin bir kültürü gereksindiğini bildiğim için cahilce bir cesaretle benden istenen o geçişi yapmadım. Eleştiri denmeyecek küçük tanıtımlar, dokunmalar, değinmeler yazdım ve Asım Bezirci’nin işaret ettiği çarmıha sık sık gerildim. O zaman anladım ki bizim birçok yazarımız/şairimiz henüz feodal dönemde. Burunlarından kıl aldırmıyorlar. Övgü bekliyorlar. Kime dokunduysam benden uzaklaştı, dostluğunu esirgedi. Bir zamanlar hakaret dolu mektuplar aldığımı bile hatırlarım.
Okuyup beğendiğim kitaplardan aldığım tatları paylaşmak daha güzel. Böylece belki (M. İzgü’nün dediği gibi) “üç okuru beş yaparız,” diye düşündüm. Sözgelimi, Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’nü bitirir bitirmez Büyük Portre Büyük Sır’rını alıp okudum. Norveçli yazar Dag Solstad’ın okumadığım neredeyse hiçbir kitabı kalmadı. Portekizli yazar J. Saramago’dan söz etmiyorum bile; ne yazmışsa okudum. Marquez zaten eski bir dostum. Yüzyıllık Yalnızlık’tan tutalım Kırmızı Pazartesi’ye, okumadığım kaldı mı bilmem. Yazdıklarının “zor metinler” olduğu söylenen Thomas Bernhard’ın kitaplarını nerede görsem alırım. Alsancak’taki Penguen Kitabevinin emektarı, aynı zamanda kendi de yazar olan Murat Şahin bilir: Ben hiçbir kitabevinden kitap almadan çıkmam, çıktığım görülmemiştir.
Siz bu yazıyı okuduğunuzda sıcaklar iyice bastırmış olacak. Kim bilir, belki de tatilde olacaksınız. Ama tatil, etimolojik olarak aynı zamanda “âtıl kalmak” anlamına gelse de bu, güzel kitaplar okumanız için engel değil. Yaz tatilleri, insanın entelektüel doyumu için çok iyi bir fırsat. Kitapların, edebiyatın geniş dünyasında herkese yer var ayrıca.