Binlerce yıl önce İzmir'de ne tramvay ne klakson sesi vardı.
Ama kent yine de birçok şehirden daha diri ve çok daha canlıydı.
Şehre, imbat rüzgarıyla hararetlenen dağları çınlatan bir sesle "merhaba" diye bağırdım.
Muazzam dağlar, yalçın uçurumlar "merhaba" diye yankılandılar.
Ardından bana bir soru sordular:
“Sence bu dünyadaki en kırılgan şey nedir?”
Yanıt belki de hiç birimizin aklına gelmeyecek bir şeymiş:
Gözyaşı şişeleri…
Biliyor musunuz? İzmir tarihinin antik çağ dönemine, sanatına öncülük etmiş bu şişeleri, sanat şaheserlerini İzmir Agora Müzesi’nde görebilirsiniz.
İzmir’de aşkla yapılan cam işlemeciliği o dönemde de çok yaygındı.
İzmir ‘Gözyaşı şişeleri’ cam yapım atölyeleriyle ünlüydü ve tüm Anadolu için şişe üretiyordu.
Çünkü İzmir’in önde gelenleri, bu cam ustalarını himaye ediyordu.
Gözyaşı şişe örnekleri ise İzmir Arkeoloji Müzesi’nde, cam eserler bölümünde sergileniyor.
Bu bölümü görmeden, müzenin çıkış kapısından adım atmayın!
Çünkü İzmir’in tüm acıları bu şişelerde saklıdır.
M.S 17 yılında, bilinen ilk büyük depremde evladını yitiren annenin ıstırabı da yine bu şişelerde saklıdır.
Kim bilir, 177 yılında şehir yine deprem sonucu yerle bir olunca bir kadının ölen kocasının yasına o şişelerde dönüşmüştür.
Her biri İzmir’in Antik Çağı’nın hatıra defterleridir.
Sadece her insan okuyamaz bu tuzla yazılanları, okunduğunda anlaşılacaktır ki şişede izi kalmaz ise yürekte izi kalır o trajedilerin.
Eskiden insanlar bütün sıkıntılarını gözyaşlarıyla, bu şişenin içine dökerlermiş.
Sıkıntıları suya aksın diye de ırmağa bırakırlarmış.
Törenlerde insanların gözyaşları şişelere doldurulur, ölüyle birlikte gömülürmüş.
Çok eski çağlarda insanın gözyaşını tane tane, inci gibi biriktirip hediye etme geleneği varmış.
Eş, sevgili, nişanlı ya da evlatlar ayrılmadan önce bu şişeleri birbirlerine hediye ederlermiş.
Çekilen ıstırabın işaretiymiş.
***
Yaşadığın coğrafya kaderi belirler.
Bu kentin kaderi, umudu da yeşertmekti.
Acıyı, matemi gözyaşlarını saklayıp, engelleri aşarak onlar ile geleceği ilmik ilmik ördüler.
Yaslarını nasıl sağalttıklarını gözyaşı şişeleriyle anlattılar.
İzmirli kadınlar, erkekleri savaşırken onlar da kentin hikâyelerini efsanelerini yarattı.
Bu yüzden güzeldir İzmir kadınları.
Güzelliğinin sebebi fiziksel özellikleri; boyu posu, endamı değildir.
Acıyla yoğrulmuş, denizle harmanlanmış, imbat rüzgârıyla yıkanmış, eşitliğin özgürlüğün kokusunu kılcal damarlarında hissetmiş toprağının güzelliğidir.
Sadece şimdi değil, binlerce yıl önce de İzmir kadının güzelliği konuşulurdu.
Acıyı bal eyleyen kadınların şehri bu yüzden ışığın alabildiğince ışık olduğu, mavinin de alabildiğince mavi olduğu yerdir.
Duyarsızlığın yüzyılında artık yas ile baş etme becerimiz yok.
Oysa bir zamanlar bu kentin deniz yürekli kadınlarının körfezin cam yüzünden başka aynası yokmuş. O aynaya bakıp, gözlerinde ışık, gözyaşı şişelerini mavi sulara bırakırlarmış...