Son zamanlarda artan gıda fiyatlarına karşı herkes ‘mağdurum’ demeye başladı. Çiftçi mağdur, perakendeci mağdur... asıl bunun mağduru halk yani nihai tüketicidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’ye gitmeden önce havaalanında “Zira bizim işimiz zaten böyle bir adaletsizlik, böyle bir zulüm, böyle bir suiistimal varsa bunun sorumlusu olan bakan arkadaşlarım, bunları yakın takibe almak suretiyle bu zulmün önüne geçeceğiz” dedi ve dönüşte bu konularla bizzat ilgileneceğini söyledi. Ülkemizde, 1980 tarihinde serbest piyasa ekonomisine geçildi. Hatırlarsınız, dönemin toplum sorunlarını mizah ile halka aktaran büyük oyuncu Kemal Sunal’ın “Bekçiler Kralı” filminin manav sahnesinde fiyat etiketleri zorunluluğu ve etiketler üzerinde malın alış ve satış fiyatları yazılı idi. Bu uygulama yok şimdi. Yerine, fiyatları disipline ve kontrol edecek bir yöntem konmadı. Ticaret Bakanlığı yetkilileri 5-10 market veya ilgili yerleri denetleyerek, tanzim satış yerleri açarak gerekli olan yasal düzenlemeleri çıkarmadan bu sorunların önüne geçemez.
Hal düzenlemelerine gelmeden önce çiftçilerin yani üreticilerin durumlarının iyileştirilmesi, gerektiği kadar desteklenmesi zorunludur. Çünkü, çiftçi üretmez ise hallerin ve yasasının bir anlamı olmayacak. Bazı gerçekleri burada açıklarsak üretici çiftçinin durumunu daha iyi anlayacağız ve gıda fiyatlarından bu kadar çok yakınmayacağız. Çiftçinin maliyet girdilerinden toprağın kirası, kendi malı dahi olsa sermayesi ve su hariç kullandığı tüm girdiler ithal ve dövize bağlı. Örneğin, mazot, ithal ediliyor, yat sahibine KDV minimum çiftçiye yüzde 18, bir de çiftçinin kullandığı mazot üzerinden sanki özel tüketim malı gibi değerlendirilerek ÖTV alınıyor, yetti mi, yetmedi, son yasal düzenleme çıktıktan sonra 11 yıl geçmesine rağmen hala düzenleme yapılmadı.
Şimdi, 1 Ekim’de Meclis’in açılması bekleniyor. Geçmiş yıllarda da Meclis kapanmadan yasa çıkacak bu dönem çıkacak, gelecek dönem çıkacak, hep cek cak... geçen bu 11 yılda döviz kuru 1,4 liradan 8,67 liraya geldi. Bu büyük dalgalanmalarda ithal girdi sağlayan aracılar da işin tadını kaçırarak uçuk zamlarla gübre ve ilaç sattılar. Bunlar yetti mi? Yine yetmedi; bu konuştuğumuz her şey para ile oluyor. Zaten zor ayakta duran üreticiler, yani çiftçiler için kurulan Ziraat Bankası’nın çiftçilere verdiği kredinin oran bugünlerde yüzde 44’lerden yüzde 15’lere düştü. Çiftçi çektiği krediyi ödeyemediği için traktörleri, tarlası haczedildi. Açıklanan rakamlar ortada... bu nedenle çiftçi komisyoncuların aracıların kucağına itildi. Sadece banka yüzünden mi komisyonculara malını veriyorlar, tabi ki hayır, iktidar alışkanlık haline getirdi geç taban fiyat açıklamalarını. Daha geçen yıl fındık alım fiyatlarını açıklamadan önce üretici malını toplamış, depolama sorunu var bir an önce satıp borçlarını ödemek istiyor, devletin kurumlarını işgal eden yetkililer tek adamın iki dudağına bakıyor, korkudan fiyat açıklamıyor, bu açıklamayı da tek adama bırakıyorlar ama çiftçi elindeki malı çoktan komisyoncuya, zincirin halkalarına kaptırmış oluyor. Bu da yetmiyor, gıda ithalatında gümrük vergi indirimleri ve muafiyetleri getiriliyor. Ödeyeceğimiz dövizle daha fazla döviz ihtiyacımız ortaya çıkıyor, yabancı çiftçiyi zenginleştirirken kendi çiftçimizi daha da fakirleştiriyoruz. Daha çok sorunları var çiftçilerimizin. Destek ve iyileştirmelere çiftçilerimizden başlamamız gerekir. Çünkü, 2020 yılında üretmeyi yani çiftçiliği bırakanların sayısı 280 bin kişi, bu yıl ise 300 bin kişinin çiftçiliği bırakacağı tahmin ediliyor.
Daha hal yasasına gelmeden bile önümüzde dağ gibi çiftçi sorunları var. Herkesin her gün tonlarca tükettiği, saklanması, korunması, taşınması ve depolanması kısa sürede gerçekleşmesi gereken ve dinamik bir ürün olan sebze ve meyve, hani şu yapılan zamlarla herkese illallah dedirten gıda ürünlerinin tarladan tüketiciye kadar oluşan zincir ve ticaretini düzenleyen, ilgili zincirin halkalarına sorulmadan hazırlanan ve Meclis’te bekletilen yeni hal yasası teklifinden ne üretici ne de hal temsilcileri memnun değil. Zincirin temsilcileri, bu düzenleme sonrası fiyatların yükseleceğini ve kent merkezlerinde yeni rant kapıları oluşacağını iddia ediyorlar.
Mevcut iktidar, zararına yaptırılan ve geleceğimizi borçlandıran beton ekonomisinin haricinde ülkeyi iyi yönetemediği açıktır. Hal’de de böyle oldu. 11 Mart 2010’da yürürlüğe giren 5957 Sayılı - Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile üretici ile tüketici arasındaki fiyat farkları pek azalmadı. Hatta aradan geçen 11 yılda döviz kuru dalgalanmaları, gıda enflasyonunun yükselmesi, çiftçinin üretimden çekilmesi, Ziraat Bankası’nın çiftçiye destek oranının üçte bire inmesi, iklimsel olaylar nedeniyle arzın azalması gibi sebeplerle sebze ve meyvelerin üretici fiyatları ile tüketiciye yansıyan fiyatlar arasındaki uçurum büyüdü. Bunu her gün ekranlarda izliyoruz. Tarlada 1 liraya satılan ürün markete, manava ve pazara geldiğinde 8-9 liraya satılmaktadır. Çiftçi zarar ederken aradaki bu fark kimlerin cebine gidiyor.
Hallerin özelleştirilmesi ve komisyonculuğun kaldırılması gibi maddeleri de içeren "Tarım Ürünlerinin Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun" Teklifinin Taslağı 8 Kasım 2018'de Meclis'e gönderilmiş fakat aradan neredeyse 3 yıl geçmesine rağmen bir ilerleme kaydedilmemiş durumda. Hava gibi, su gibi halkın en önemli ihtiyacı olan tarım ürünleri üç yıldan beri ihmal ediliyor, çiftçilik ciddi anlamda kan kaybediyor. Hani “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” kararların süratle alınacağı bir sistemdi. Güzel ülkemiz A4 kağıdı ile yönetiliyor, bir A4 kağıdına iki satır yaz gecenin bir vaktinde yayımla ama çiftçiler ve tedarik zincirini düzenleyen hal yasası ile ilgili hiçbir şey yapma.