Batı Karadeniz dağlarında güzide bir karayolunda bulunduğu rivayet edilen muhteşem uyarı levhasındaki gibi; güzel, yaralı, yorgun ülkem uzun zamandır...

"Kütük de gelebülü, daş da düşebülü, ayu da çıkabülü"

Dağ yollarında bahtınıza kütük, taş ya da ayı çıkması neyse de her tür tehdit ve tehlikeyi barındıran koca bir metropolde arkanızdan samuray kılıçlı bir adam geleceğini beklemezsiniz.

Artık bekleniyor ama. Twitter, "en sevdiğim şeyi, kulaklıkla şarkı dinleyerek yürümeyi artık yapamıyorum, arkama bakmadan yürüyemiyorum, birinin hızlı adımlarını duyunca nefesim kesiliyor" diyen kadınların isyan, korku çığlıklarıyla yankılanıyor bu yüzden.

Soykırıma dönüşmüş kadın katline karşı kuyruğu dik tutalım, 'biçile biçile tükenmeyiz ekin misali' diyelim de nereye kadar?

"- Evet, bir cehennem vardır! /- Nerededir bu?/ - İnsanın umudunu yitirdiği yerde." (*)

İzin vermeyelim cehennemlere, düşmeyelim umutsuzluk kuyularına da nasıl?

*

"Memleket bir çırpıda telaffuz edebileceğin bir yer değilse, kendin bir ülkeye dönüşürsün. Bulamadıklarını, yitirdiklerini, hayal ettiklerini harmanlar, bir ruh yüz ölçümü yaratırsın" diyen Karin Karakaşlı'nın sözlerini hatırlattı bir arkadaşımla yaptığım telefon görüşmesi.

Dünyanın daha iyi bir yer olacağından, iyi insanların giderek daha çoğalacağından çoktandır umudunu kesmiş, çevresiyle arasına kocaman bir duvar örüp 'yalnız, sıkıcı ama güvenli' dediği yaşam biçimini seçmiş arkadaşım, "insanlar için, iyi kalmak için çırpınıp duruyorsun, vazgeç. İyilik yok artık, enayilik var. Kötüler daha da kötü oldu, en tanıdığını zannettiğinin bile içinden canavar çıkıyor bir anda. Azıcık aşım, kaygısız başım de bak hayatına, hayatta kalmaya..." diyordu geçen gün. İtirazlarıma, ama’larıma karşı da cevabı hazırdı:

"Kentin halini biliyoruz zaten, televizyonda gündüz kuşağında yayınlanan programları izle de gör o kadim Anadolu halkının ne olduğunu, kimler için uğraştığını, değmeyeceğini..."

*

Mehmet Altan’ın “bir damla kana baktığında bünyedeki bütün hastalıkları görürsün” dediği gibi... Televizyonda kimi programları izlerken, Mark Twain’in “gerçek, kurmacadan daha tuhaftır” sözünü akla getirmemek, bünyenin nasıl hasta olduğunu görmemek imkânsız. İnsanın insana olan inancını kaybetmemesi de. Hayal kırıklığı ile perçinlenmiş dehşete düşme hali de cabası. Belki bu yüzden boca ediliyor üzerimize televizyon ekranlarından bunca kötülük diye düşünmemek de mümkün değil ama. İnsanın insana inancı kırılsın ki, içindeki iyiliği güzelliği beslemek yerine, hepimizin içinde var olan, kültürle/inançla/kadim öğretilerle zapt edilebilen kötülük serbest kalsın, her yerden herkesten irin aksın diye...

*

 "Dünya kötü şeyler yapan iyi insanlarla dolu."

Agatha Christie'nin kurgu karakteri meşhur dedektif Hercule Poirot'nun insanlık ve dünya tarihini özetleyen bu tespitine katılsam da...

Hayatta ve ayakta kalmak için, varlığını bildiğim iyi insanlara, iyiliğe dair bakışımı artırmadan yana kullanıyorum hakkımı yine de. 'Çoğu İnsan İyidir: Yeni Bir İnsanlık Tarihi'nde (**) bu felaket ve bencilsever yanımızın peşine düşüp... Yüzlerce yıldır insanın kötücül yanını merkeze alan medya, tarih, felsefe, ekonomi ve bilime alternatif bir düşünme biçimi sunan... İnsanlık tarihindeki çoğu olaya sorgulayıcı gözlerle bakarsak, hepsinin önündeki pesimist perdeyi aralamamızın mümkün olabileceğini ortaya koyan... "Bu elbette pembe gözlüklerimizle ufka bakıp kurtarıcımızı beklemek anlamına gelmiyor. Sadece, sırtımızda kanatlarımızın olmamasının bizleri birer şeytan yapmadığı anlamına geliyor" diyen Hollandalı tarihçi ve yazar Ruther Bregman'ın anlatısının izlerini sürmeye...

"Bregman’ı çoğu sosyal bilimciden ayıran bir nokta var: Bregman umudu savunuyor. Bir tarihçi olarak linçler, savaşlar, katliamlar ve cinayetlerle dolu geçmişimize gayet hâkim. Biz bir hayvanız, sevecen bir hayvanız ama nitekim yine de hayvanız. Güçle karmaşık bir ilişkimiz var, iktidarı elde ettiğimizde saçmalamaya ve zalimleşmeye meylediyoruz. Fakat evrenin uzun, bizim kısa tarihimizde bir şekilde hayatta kaldık. Her şeyi başlatan ilk şifreyi bir türlü çözemesek de yalnız olmadığımızı ve hiçbir zaman da olmayacağımızı biliyoruz. Felaketleri çok sevsek de, belki de o kadar bencil değilizdir. İstatistiklere göre çoğu insan gerçekten iyi, yardımsever ve şefkatli" diye yazmıştı kitabın tanıtımını alıntılarla yaparken Buse Özlem Bay. (***)

Herkes kendini iyi, karşındakini kötü olarak tarif ederken, "hepimiz iyiysek dünya neden bu kadar kötü?" sorusunun yanında... Bu inanca da, iyilerin kötülerden daha fazla olduğunu bilmeye de ihtiyacım var benim... Karamsarlığın umutsuzluğa evrilmesinin önüne set çekmek, ruh pandemisinden sıyrılmak, çoktan başlamış hayatın ikinci yarısında kötülere/kötülüğe yenik düşmemek için... Mahatma Gandhi gibi “kimseye kirli ayaklarıyla kafamda gezme fırsatı vermemek" için.

İyilik yaparken ya da sevap işlerken bile bir gün işlerine yarayıp yaramayacağına bakanlar değil elbet safımız.  Gönlümüz, "İyilik eden ödül beklerse tefecidir" diyen Cemil Meriç'ten yana.  Kapitalizm iyi yürekliler için tasarlanmış bir sistem olmasa da. Bu da böyle biline...

***

(*)Luan Starova, Keçiler Dönemi-Yapı Kredi Yayınları

(**)Çoğu İnsan İyidir: Yeni Bir İnsanlık Tarihi, Ruther Bregman, Mundi Kitap, 2021.

(***)Homo Sapienslerin yeni tarihi-Gazeteduvar