Ekonomik krizin faturası her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor ve bu tablo karşısında iktidar; vatandaşa "sabır" tavsiye ediyor, muhalefet de "umut" vermiyor.
Toplum ise "hüzünlü", zaman zaman da "öfkeli"...
En büyük insan sermayemiz olan "parlak" beyinlerimiz de geleceklerini yurttaşında arıyor.
Doktorlarımız, mühendislerimiz ülkeyi terk etme arayışında...
Güzel yurdumuz “beyin göçü” ile adeta çoraklaşmanın eşiğinde...
Bu arada; toplumda karamsarlık giderek yaygınlaşıyor.
KONDA'nın araştırmasına göre; toplumun yüzde 80.4'ü "işlerin iyiye gitmediği kanaatinde", yüzde 68.2'si de "ekonomik olarak gelecekte daha kötü durumda olacağını" düşünüyor.
Halkımızın yaklaşık dörtte üçü yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor, sağlıklı beslenemiyor, geleceğinden endişeli ve umutsuz.
Muhalefet ise, henüz "umut" veremiyor, "biz iktidara gelirsek işler düzelecek" vaadi de; ikna edici ve inandırıcı olmaktan uzak.
Bu tablo karşısında iktidarın öngörüleri gerçekleşemiyor, "sabır" tavsiye ediyor, muhalefet de "güven" veremiyor, "gelecek vizyonu" sergileyemiyor.
Öte yandan; yüksek enflasyon ve zamlar nedeniyle geçinmek her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.
Ekonomik kriz; her yaştan insanı derinden etkiliyor, ortaya çıkan yoksullaşmanın tahribatı, en çok çocuklar üzerinde "yıkıcı" oluyor.
RAKAMLAR İÇİMİZİ ACITIYOR
Toplum kesimlerine ve ekonominin çeşitli sektörlerine ilişkin rakamlar; içimizi acıtıyor, umutsuzluğun ve karamsarlığın giderek yaygınlaşmasına neden oluyor.
Bu arada; yeni asgari ücret yüzde 29.3 artışla 5 bin 500 TL olarak açıklandı.
Oysa; TÜRK-İŞ'in araştırmasına göre, haziran ayında açlık sınırı 6 bin 391, yoksulluk sınırı da 20 bin 818 TL oldu.
Böylece açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki fark 891 TL oldu.
Öte yandan; Türkiye'de asgari ücretle çalışanlar, toplam çalışanların yüzde 36.2'sini oluşturuyor.
Ülkemizde 7 milyonu aşkın asgari ücretli var ve 1.5 milyonu geçen emekli de açlık sınırının altında yarı aç, yarı tok yaşam sürdürüyor.
Özetlemek gerekirse; TÜRK-İş'in araştırmasına göre; dört kişilik bir aileye ayda 20 bin 818 TL maaş giremiyorsa o aile yoksul, 6 bin 891 TL giremiyorsa açlıkla mücadele ediyor.
Bu tablodan çıkan sonuç; temmuz ayında belirlenen 5 bin 500 TL'lik yeni asgari ücret de açlık sınırının altında.
Ayrıca; toplumun orta direği, demokrasinin sigortası olan esnafın durumu da "iç açıcı" değil.
Ekonomideki "olumsuz" gidişin faturası; toplumun her kesimini olduğu gibi esnafı da derinden etkiliyor.
Bu yılın ilk beş ayında 47 bin esnaf kepenk kapattı.
Borçla ayakta durmaya çalışanlar ise aldıkları kredileri ödeyemiyorlar.
İcra dairelerinde icra dosyası sayısı 24 milyonu buldu.
Ayrıca; Gezici Araştırma Merkezi'nin anket sonuçlarına göre, yurttaşların dörtte üçü ülkenin en büyük sorunu olarak "geçim sıkıntısını ve pahallığı" görüyor.
Bu arada; 10 haneden 6'sı borçla yaşıyor ve ankete katılanların yüzde 62.4'ü de fiyat artışlarını "yanlış" ekonomi politikasına bağlıyor.
Öte yandan; genel tabloya baktığımızda toplumun her kesiminin barınma ve beslenme problemi yaşadığını görüyoruz.
Derin Yoksulluk Ağı'nın araştırmasına göre; beş yaş altı çocuk ölümlerinin neredeyse yarısı "yetersiz beslenme"den kaynaklanıyor.
Öte yandan; yüksek enflasyon ve TL'nin değer kaybı, kirada oturmayı da olanaksız hale getiriyor.
Çalışma yaşında olanlar bile kiraları karşılamakta zorlanırken üniversite yurt ücretlerine yüzde 70 zam yapılması nedeniyle öğrenciler de, önümüzdeki yıl yurt bulamama durumuyla karşı karşıya.
Sonuç olarak: Toplum kesimleri beslenmeye ve barınma problemine ivedi, aynı zamanda da kalıcı çözüm bekliyor.
İnsanlar; umudu ve güveni kucaklamak istiyor...