Kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi konusunda Türkiye ile Avrupa Birliği ‘’resmi’’ olarak ayrıştı. Avrupa komisyonu, İstanbul Sözleşmesi’ni ‘’REFERANS ÇERÇEVE’’ olarak kabul etti.
Böylece; tüm Avrupa Birliği ülkelerinin sözleşme maddesini uygulaması gerekecek.
Daha açık bir anlatımla; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesini amaçlayan İstanbul Sözleşmesi ;1 Ekim 2023 Pazar günü, Avrupa Birliği’nde yürürlüğe girdi.
Bilindiği gibi; Türkiye, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 20 Mart 2021’de ‘’tek taraflı’’ olarak sözleşmeyi feshetmiştir.
Bu arada; Avrupa Komisyonu’nun sözleşmeyi ‘’REFERANS ÇERÇEVE” olarak kabul etmesiyle, tüm Avrupa Birliği üye ülkelerinin sözleşme maddelerini uygulaması gerekecek.
Avrupa Komisyonu’nun sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada; ’’İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları her türlü şiddete karşı korumak üzere tasarlanmış, kapsamlı bir yasal çerçeve olduğu’’ vurgulandı. Açıklamada ayrıca, ‘’sözleşmenin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi, kovuşturulması, kapsamlı ve eş güdümlü politikaların uygulanması amaçlandığı’’ ifade edildi.
Böylece; Avrupa Birliği bir bütün olarak, İstanbul sözleşmesi’ ne ‘’bağlı’’ olmayı kabul etmiştir.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET YAŞAM HAKKINI YOK EDİYOR
Kadına yönelik her türlü şiddet; yaşam hakkını temelden yok ediyor, demokratik toplumları olumsuz etkiliyor.
Açıklanan verilere göre; her üç kadından biri fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor ve çok sayıda suçlu da ceza almıyor.
Bu bağlamda; İstanbul Sözleşmesi, kadınları fiziksel ve cinsel şiddete karşı etkin korumada, şiddetin önlenmesinde bir ‘’YASAL KALKAN’’ işlevini görmekte, ayrıca; üye devletleri de gerekli önlemleri alma konusunda ‘’teşvik’’ etmektedir.
Avrupa Birliği Eşitlikten Sorumlu Komisyon Üyesi Helena Dalli, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin, Avrupa Birliği için bir dönüm noktası olduğunu belirterek şunları söyledi:
‘’Bu ‘’REFERANS ÇERÇEVE’’ kadına yönelik şiddetin temel hakları ihlali olduğunu kabul etmektedir.
Hepimiz adil ve eşitlikçi bir Avrupa Birliği’nde yaşayacaksak, kadınlar ve kız çocukları güvensizlik, korku ve şiddetten uzak yaşayabilmelidir’’
Ne yazık ki; İstanbul Sözleşmesi’ni ‘’tek taraflı’’ olarak fesheden Türkiye’de, kadına yönelik fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet, kadın katliamları, günlük yaşamamızın ‘’olağan’’ bir parçası haline gelerek, gazete ve televizyon haberlerinin önemli bir bölümünü işgal etmiş, suçlular, katiller aramızda dolaşır hale gelip, yasalar ve yargısal uygulamalar da, caydırıcılığını kaybetmiştir.
SONUÇ OLARAK
Toplumun yarısının can güvenliğinin ve yaşam hakkının olmadığı bir ortamda, huzur, barış ve demokrasi ‘’tehdit’’ altındadır.