13 Eylül’de başlayan ve beş gün süren yangından sonra Urlalı büyük şair “Yorgo Seferis” “İzmir bir hayalet gibi gölgesini kaybetti” der. O günleri yaşayanlar için, anıları, yara izleri bulunan sokakların değişmesi büyük bir kayıp olacaktır.
İzmir, o zamanlar uçurumun kenarında ve harap olan bir ülkenin gerçek anlamdaki iki batılı şehrinden birisidir. Hemen onarımına başlanır. 20’lerde Rene ve Raymond Danger kardeşler, kırklarda ise efsane şehirci Le Corbusier şehre davet edilir. İzmir için şu ana hatlar tavsiye edilir
-Kordon’da yangından kurtulan iki katlı yalılar korunmalıdır. İçeri doğru paralel cadde için birer ikişer kat fazla yapılaşma uygundur
-Üç ışınsal meydan olacaktır. Bu meydanlardan şehrin içine doğru girecek caddeler, imbatın şehri dağılmasını sağlamalıdır
-Yangın alanında bir park tesis edilecek ve şehri oluşturan beş semte beş kapı ile açılacaktır.
Bu üç maddenin ikisi kısmen uygulanır. Şehrin ortasında hala barbarların saldırısı altında olsa da bir Kültürparkımız var. Üç meydanımız, Gündoğdu, Konak ve Cumhuriyet meydanlarımız mevcut. Ama iki katlı evlerimiz yok. Sahile bir set gibi uzanan 7-8 katlı apartmanlara sahibiz.
1950’lerde başladı bu iş. Dönemin sağ iktidarı, Osman Kibar belediye başkanlığı döneminde İzmir’in modernleşmesi adına, bu sahil setine izin verdi. Uğruna şiirler ve şarkılar söylenen imbat, artık bir kısım insanın balkonlarında hissettiği, ama geriye salmadıkları bir rüzgara döndü. Arkada kalan semtlere klimalar takıldı.
1980 darbesinden sonra, yine sağ iktidarlar dadanır İzmir’e. İzinler verilir, 1986’da Hilton Oteli’nin inşaası başlar. Arkasında kalan insanların deniz manzarasını kesmeyi önemsemez yapanlar. Arkadakilerin deniz ve rüzgar hakkı yoktur çünkü onlara göre. Bu diken, senelerce İzmir’in tek gökdeleni olarak kalacaktır ve işin garibi bu çirkin bina onsuz gökyüzünü bilmeyen çocuklara güzel bile gelecektir.
Sonrasında günümüze yaklaşırız. Sol belediye başkanları, İzmir’in tarihi siluetini, kalenin görüntüsünü kurtarmaya çalışırlar. Bayraklıya atarlar para hırsıyla şehri hiç önemsemeyenlerin tutkularını, oraya diktirirler kulelerini. Ama kenarda bir proje vardır. Zorlu Pasaport Tower.
Pasaporttaki tütün depoları ve Pastell alışveriş merkezinin birleşimiyle üç bin metrekarenin üzerindeki bir alana yapılması öngörülen 45 katlı yapıya 2008’de izin verir dönemin Konak Belediye başkanı Ali Muzaffer Tunçağ. Sonrasında Hakan Tartan ve Sema Pektaş dönemlerinde üç kere proje durdurulur izin verilmez. Ancak yeni dönemde tekrar başlanır. Merkezi hükümetin çıkarttığı büyükşehir yasasına göre sınırsızdır bir binanın ne kadar yükseleceği ve yerel yönetimler buna karışamaz.
Konak Başkanı Abdül Batur Bey, bu projenin bir hançer olduğunu beyan ediyor. Mimarlar Odası “getireceği sorunlar trafikten daha büyük” diyor. İzmir’de kimse istemiyor ama inat ediyorlar. Arkadakilerin denizi görmesini, şehrin gökyüzünün kararmasını istiyorlar.
Bunu önlemenin, babalarımızın annelerimizin, yalılar yıkılıp apartman seti yapılırken, Sarı Kışla, İtalyan Okulu yıkılırken, Hilton yapılırken yapamadıklarını yapmanın tek bir yolu var birlik olup sesimizi çıkartmak. İstemediğimizi yapanları asla affetmeyeceğimizi haykırmak. Biz birlik olup, sesimizi yükselttiğimiz gün bu şehir gölgesini kaybetmeyecek.