İzmir’de geçtiğimiz haftadan bu yana bir heyecan var.
İstanbul’da Onur Haftası ile ilgili tartışmalar sürerken ve İstanbul Valiliği çeşitli gerekçelerle izinler konusunda sessiz ya da homurdanma noktasında kalırken Ankara Valiliği, Kaos GL tarafından düzenlenecek Onur Yürüyüşü’ne izin vermedi.
23 Mayıs 2016 tarihinde Konak Kent Konseyi, 4. İzmir Onur Yürüyüşü için Gökkuşağı Dayanışma Ağı tarafından belirlenen tarih ve içerikle ilgili çalışmaları yapıp kentte demokratik kitle örgütlerinin, sivil inisiyatiflerin yerel yönetimlerle arasında köprü vazifesi gören çatı kuruluşu kimliğiyle girişimlerde bulundu.
Her şey güzel bir şekilde gelişti. İstanbul ve Ankara durumlarından farklı bir şekilde İzmir Valiliği gerekli güvenlik önlemlerinin alınması için Emniyet Müdürlüğü’ne talimat verdi.
İzmir sivil toplumu açısından özgürlüklerin merkezi yönetim tarafından gözle görülür biçimde kısıtlandığı bu günlerde 365 günün birinde ‘onur’ için yürümenin önünde engel olmaması doğal olmasına rağmen sevinçle karşılandı.
Tüm hazırlıklar yapıldı. Duyurular binlerce kişiye ulaştı, barışçıl insan hakları yürüyüşü için her türlü önlem alındı. Herkes LGBTİ hareketinin en önemli günü için sağduyulu bir şekilde duyurularını sürdürüyordu.
Konak Kent Konseyi’nin bu süreçte kolaylaştırıcı ve yüklenici olması, Onur Yürüyüşü’nün belki de daha geniş kitleleri de harekete geçirmesine yardımcı oldu. Konak Muhtar Meclisi, tüm Konaklı muhtarlara duyuru yapma ve aktif katılım kararı aldı. Tüm meslek odaları, sendikalar bu çağrıyı dikkate alarak duyurular yaptı.
Onur Yürüyüşü, İzmir’in onuru ve kimliği ile özdeşleşti; insan hakları mücadelesinde tıpkı Gezi’de olduğu gibi bir dayanışma ve paylaşım gününe dönüştü.
Herkes mutluydu.
İzmir’de neyse ki görevini devretmeden önce Sayın Mustafa Toprak’ın görüşlere saygı duyduğu konusunda bir olumlu hava oluşmuştu.
Kenti, kentlilerin yaşamak istediğince anlamaya çalışmak bir Vali için önemli bir gereklilik olsa gerek. Merkezden yönetilen ülke olmanın azizliğine kapılıp tek bir kişinin dünya görüşünü tüm yaşayanlara egemen kılma çabası demokrasi değil faşizmdir. Böyle bir tercihin yapılması da o kişinin yaklaşımını ortaya koyar.
İzmir’i çok da zorlamaya gerek yok. Bırakın özgürlüğümüzü hissedelim; bu kentte istediğimiz gibi yaşayalım. Yaşam alanlarının daraltılması, özgürlüklerin kısıtlanması nefes almayı zorlaştırır. Kenti bir açık hapishaneye dönüştürür. Bu durum ne yaşayanlara bir yarar sağlar ne de kentin egemenliğini prangalayan karar vericilere.
İzmir, Sayın Toprak’ı iyi hatırlamayacak.
İzmir onurludur; önce olumlu bir hava estirilip güvenliğin sağlanması talimatı verip yasal sınırlar içinde 24 saat öncesinde bildirilmesi gereken ‘yasak’ tebliğinin tam dakikasında bildirilmesini onursuzluk olarak nitelemek zorunda kalır. Madem yasaklayacaktınız, bu kadar mı zordu bahane üretmek ve öngörülü olmak. Kitlelerin ‘Onur Yürüyüşü’ için tüm hazırlıklarını yapmasını mı beklediniz dalga geçer gibi.
“İzmir Onur Yürüyüşü” tüm sivil örgütlerin sahiplendiği ve kentte yaşayanların üstlendiği bir ‘onur’ meselesine dönüşmüştür. Bu sürecin böyle bir noktaya ulaşmasına yardımcı olan da merkezi yönetimin İzmir temsilcisidir.
İnsan haklarına bağlı ve demokrasiyi özümsemiş kitleler, bu yasakla aşık atmayı tercih etmedi. Ne basın açıklaması, ne konser ne de yürüyüş… Hepsi bu yasak nedeniyle iptal edildi. İnsan hakları mücadelesinde böyle son dakika yasakları nedeniyle kutuplaşmayı istemiyoruz; İzmir onurludur ki çok daha başka ve akılcı yaklaşımlarla bu süreçlerin üstesinden gelmeyi seçecektir.