Latince “laicus”dan gelen laikliğin sözlük anlamı, “Din adamı olmayan kimse, din adamları dışında kalan halk” demektir. Eski Yunan toplumunda ise “halktan olan kimse” anlamında “laikos” olarak ifade edilirdi.
Laiklik kavramını kabaca ele alacak olursak ortaya çıkışı itibariyle dinsel alan ile örgütlenmelerin kamusal alandan bağımsız olma anlamını taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ise kuruluş kodları gereği, batı ile ilişkileri için laik görünerek Avrupa’yla denk görünmek istemiştir. Osmanlı’nın tasfiyesini olanaklı hale getiren bu kararla birlikte, örneğin Fransa gibi olmasa da kendince farklı bir laiklik geliştirilmiştir. Türk tipi başkanlık sistemi gibi “Türk tipi laik devlet” denilebilecek bir sistem inşa edilmiştir. Çünkü laiklik, Türkiye’de dinin kamusal alandan sıyırtılmasından ziyade kontrol altına tutulması üzerine, Sünnilik yorumunu resmi din anlayışı haline getirmesiyle hayat bulmuştur. Kısaca devletin ihtiyaçlarına ve yorumuna uygun halde dinin biçimlendirilmesi de hedeflenmiştir. Uzun yıllar başörtüsüne müdahale ile uygulanan laiklik nasıl gerçek bir laiklik değilse, bugün de Türkiye tam anlamıyla laik bir ülke değildir. O nedenle yıllarca “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganı gerçeği yansıtmamaktadır. Elbette anayasasında yer alan laiklik vurgusu önemlidir ve sahip çıkılmalıdır. Anayasasında “laiktir” yazdığı için öyle olmayacağı da gelinen noktada anlaşılmaktadır.
İnançsızların ve farklı inançların olduğu ülkemizde, Sünni inancı merkezine alan devlet politikası, özellikle din dersleri ile her zaman tartışmalara konu olmuştur. Bugün gelinen noktada tarikatlar ve cemaatler bakanlıkları etkisi altına almakta, dini söylemler ile iktidar, yönetme kabiliyetini pekiştirmektedir. Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Müftülük arasında yapılan, Eğitimde İşbirliği Protokolü kapsamında tüm lise, ortaokul, ilkokul ve ana okullara imamlar gönderilmeye başlamasının ardından İzmir’de "manevi danışmanlık" hizmeti adı altında 842 okula imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisinin atanması da iktidarın el yükselttiği yönünde ele alınmıştır.
Hem tarihselliği içerisinde hem de son hamleler sonucunda eğitim sendikaları, veli dernekleri ve Alevi kurumları, 16 Eylül’de “Laik eğitim, laik yaşam ve eşit yurttaşlık” şiarıyla İzmir’de miting gerçekleştirecek. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu, Veli-Der, Halkevleri, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası temsilcilerinin katıldığı Eğitim Sen Genel Merkezi’nde yapılan ortak açıklamayı okuyan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe; siyasi iktidar eliyle eğitim ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamaların her alanda etkilerini arttırarak sürdürdüğünü açıkladı.
Ülkenin siyasal, ekonomik ve toplumsal alanda çoklu krizde olduğunu söyleyen Erçe, “Gaziantep’te grev kararı alan 2 bin civarındaki tekstil işçisinin grevini durdurmak için belediye başkanları, vekiller, dini söylemleri de kullanarak devreye girmiştir. Türkiye’de dinselleştirmenin, din istismarının, insanların samimi dini duygularının sömürülmesiyle, ekonomik eşitsizlikler arasında bir bağlantı vardır. Türkiye’de işsizlik, yoksulluk, açlık, enflasyon karşısında halkın susması için dini söylemlerle şükür, tevekkül, sabır telkin edilmektedir. Dolayısıyla laiklik kavrayışımızı, sınıfsal eşitsizliklere odaklanan ve eşit yurttaşlık ilkesini temel alan bir perspektifle oluşturmalıyız” vurgusu yaptı.
Yapılan açıklama ile sınıfsal eşitsizliklere odaklanarak laikliğin tartışmaya açılması ve mitinge bu yönde çağrı yapılması zannediyorum en anlamlı çıkışlardan biri oldu. Ne yazık ki ülkemizde laiklik, sekülerlik gibi tartışmalar, “orta sınıfın” yaşam tarzı hassasiyetiyle sınırlı ele alınmaktadır. Oysa laiklik vurgusu doğrudan toplumsal eşitsizliğin yönetimi ile ilişkilidir. İşçilerin, yoksulların, kadınların ve gençlerin doğrudan gündelik yaşantısını etkilemektedir.
İzmir’de Bademler köylüleri başta olmak üzere okullara imamların gönderilmesine tepkilerin de bu mitingle birleştirilmesi anlamlı olacaktır. Yaşam tarzına müdahale gibi tartışmalarla birlikte esas olarak sınıfsal perspektifle yapılacak çağrıların, gerçek laikliğin anlaşılması için önemi büyüktür. Bugünden tartışmak ve sahip çıkmanın ülke için de son derece önemli bir yansıması olacaktır.