Kitaplarını okudukları yazarı karşılarında görmesinler, hemen sorarlar: “Sayın yazar, falan romandaki filan kişi sizsiniz, değil mi?” Yazar istediği kadar inkâr etsin, bazı okurlar takıntılıdır, diretirler: “Hiç kaçmayın, o genç kıza âşık olan ressam aslında sizsiniz, ben hemen anladım”

Bahse girerim,  her yazar böylesi bir durumla sık sık karşılaşırsa bir süre sonra paranoyak olur. Yazamaz artık. Yazsa da korka çekine. El âlem ne der, diyerek…
Bir tarihte (ödül de alan) bir öykü kitabımın içinde yer alan bütün öyküler, tamamen cinselliğe dayanan ilişkilerin iki tarafı da talan eden birer nesneye dönüştürdüğü tezine dayanıyordu. Temel aldığım, uzun yıllar önce Adam Sanat dergisinde yayımlanan Göçebeler adlı şiirimdi: “ (…) etlerimize saldırırdık, ne vardı / ne vardı nar yeseydik / dilde zıkkım kalaydı”

Başıma gelmedik kalmadı: Tamamen kurguya dayanan o öykülerimi birer hafiye gibi okuyanlardan neler çektiğimi ben bilirim. Kabul, dedim birçoğuna, her yazar önceleri kendi anılarından yararlanır, yazdıklarının bir yerinde kendini saklar, ama o kitaptaki öykülerimin hepsi kurguydu.
Ne kadar inandılar, ne kadar inanmadılar, bilemem, ama gerçek buydu.

Vaktiyle Attilâ İlhan’a, ‘abi, senin romanlarında maşallah cinsel yönden sağlıklı bir tek kişi yok ya’, demiştim, dün gibi hatırlarım. Son hecesini uzatarak “Yavaşlı” demişti, “Agatha Christie katil miydi yani!” Sustum kaldım.

Aslında okurlar da bir miktar haklı: Flaubert “Madam Bovary benim!” derse, yapacak bir şey yok. Bunun gibi daha niceleri var.
Peki, yazarlar bütün bütüne haksızlar mı, derseniz, değil. Değil, çünkü onların da yazdıklarının bir yerine kendilerini gizleme hakları var.
Alfred Hitchcock öyle yaptı: Hemen her filminde hiç olmazsa birkaç karede kendini gösterdi. Öyleyse bırakın yazar da romanının ya da öyküsünün bir yerine gizlensin, olan bitene tanık olsun. Ne dersiniz, Mehmet Rauf Eylül’de var mı? Halit Ziya Aşk-ı Memnu’nun neresinde? Nabokov Lolita’daki Doktor Humbert mi? Notre Dame’ın Quasimodo’su Victor Hugo mu? Don Kişot Cervantes’in bizzat kendisi olmasın sakın?
Otobiyografik olmak başka bir şey. Yine de ben, okuduğum romanlardaki ya da öykülerdeki yazarları aramaktan yana değilimdir. Beni ilgilendiren; dili, üslubu, kurgusu, yani yazınsal değeridir. Sanatı sanatın terazisinde tartmak gerek.