İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Çarşamba günü yapılan genel kurulda, yeni yönetimini belirledi. Yönetiminde benim de olduğum, Dilek Gappi başkanlığındaki Emek ve Gelecek Grubu, dört listenin yarıştığı seçimi açık ara önde tamamladı.

Buraya kadar olan etap işin başlangıç kısmıydı, asıl bundan sonra önümüzde yoğun ve büyük sorumluluk gerektiren işler bizi bekliyor. Projelerimiz, üyelerimize, üye olmayan ama sahada büyük öz veriyle gazetecilik yapan kardeşlerimize, gençlerimize verilmiş sözlerimiz var.

İz Gazete’de çalışanlar avantajlı, basın kadroları var ve sendikalılar. Kartlarını alacaklar ve Cemiyet üyesi olarak önümüzdeki genel kurullarda iradelerini ortaya koyacaklar. Basın yasasına tabi çalışmayan, bırak sendika, sosyal güvenlik hakkı bile olmayan kardeşlerimiz var. Ama meslekleri gazetecilik… Genç arkadaşlarımızın sorunlarının farkındayız ve Cemiyet olarak onların önünü açmak için başta tüzük değişikliği olmak üzere, kurumlarla görüşüp kadrolarının yapılması konusunda da ısrarcı olacağız. Genç arkadaşlarımız, bununla ilgili oluşturulacak komisyonlarda söz sahibi olacak.

Seçim süreci boyunca sıkça gündeme gelen konulardan biri de mesleğin itibar sorunu oldu. Fikrim, gazetecinin öncelikle itibarlı ve saygın bir kişilik olması gerektiğidir. Bir takım siyasi, ticari, maddi çıkarlarla kalemini satacak kişilerin ‘gazeteci’ olarak medyaya doldurulması genel anlamda gazetecilik mesleğini itibarsız kılıyor. Bugün yaşanan, siyasi iktidar eliyle mesleğin itibarsızlaştırılması politikasıdır. Pek çok nitelikli, onurlu meslektaşımızın işsiz olması bu siyasi iklimin getirdiği sonuçtur. Mesleğin itibar sorunundan söz ederken, ‘yandaş, yalaka, lağım medyası mimarı’ bu siyasal anlayışa son verilmesi gerektiğini de bilmemiz gerekir.

Son olarak, Cemiyetimizin son iki dönem başkanlığını yapıp, mesleği başarıyla temsil eden ama hak etmediği eleştirilerle karşılaşan kadim dostum Misket Dikmen’e teşekkür ediyorum. Şunu iyi bilirim icraatı olan eleştirilir, olmayan için söyleyecek şey zaten yoktur!

Biz de çok iş yapacağız, elbette herkes memnun olmayacak ama her çalışmayı üyelerimizin, gençlerin katılımı işbirliği ile yapacağız, çalışmaları yaygınlaştıracağız. Verdiğimiz sözleri yerine getirmek için arkamıza aldığımız büyük destek ile yolumuza devam edeceğiz…

***

Benim adım Hıdır, elimden gelen budur!

Mealen böyle dedi Hdp iddianamesini hazırlayan savcı.  İlk iddianamenin AYM tarafından kabul edilmemesi üzerine Bahçeli’den fırça yiyen ve sağlam bir ayar verilen yargının paçası tutuşmuş, yeniden ‘iddianame’ hazırlamak için kolları sıvamıştı. Sonunda savcı yenisini hazırladı. Gerçi içinde açılım sürecinde iktidarın bilgisi ve izni dahilinde yapılan görüşmeler suç olarak yer almıştı ama olsun! Suç yaratmak zorundaydılar!

Sonunda Savcı ‘elimizden geleni yaptık’ diyerek bir yerlere ‘benim adım Hıdır…’ sözünü hatırlatırcasına iddianameyi AYM’ye teslim etti. Tabii bu kez kabul edildi ve kapatma davası başladı.

Hal böyle olunca, ahali artık ‘düşük profile’ geçen Sedat Peker ve iddialarını ikinci plana attı. Kapatma davası öne çıktı, buna bir de İzmir’deki katliam da eklenince…Siyasette, bürokraside, medyada…her yerden akan pislikler gündemin birinci sırasından düştü!

Tabii bu onları birkaç gün idare eder, ülkenin gündemi yolsuzluk, yoksulluk! Hdp üzerine oynadıkları oyunlar, kaos, provokasyon girişimleri artık karşılık bulmaz.

***

Bi düşün yakamızdan artık!

‘Müzik rahatsız eder’ gibi absürt bir gerekçeyle yapılmak istenen çok farklı. Müzik, hayata bağlar, ortak dil yaratır, mutlu eder, yaşama sevinci verir, insanları birbirine bağlar, kenetler…

İşte bu duygulardan nefret ediyorlar. Gülmek, mutlu olmak (kendi ortamlarında öyleler tabii) onlar için dinen caiz değil. İstiyorlar ki halk hayattan keyif almasın, öbür dünyaya baksın! Hoş bunu izledikleri siyaset ile kısmen sağladılar ama yetmiyor. Halkın yaşam biçimine müdahale edecekler her şeye burunlarını sokacaklar. Alkol alınmayacak ama uyuşturucu trafiğine seyirci kalınacak.  Uyuşturucu kullanımı almış yürümüş. Bunlar iki kadeh alkol, yanında müzik, bununla uğraşıyorlar, gençlere evlilik yaşı, çocuk sayısı, yaşam tarzı dayatması yapmaya devam ediyorlar.

O gençler gelecek hakkınızdan, bi düşün artık yakamızdan!