İnsanlarımız, bu kötü yaşantıyı dile getirmenin, 'muhalefet yapmak' olduğunu sanıyorlar. Yapanlar bile, 'muhalefet yaptıklarını' sanıyor bir bakıma. Aslında bir yanlış anlama olduğu halde, anlaşıp gidiyorlar.[1]

Muhalefetin neden toplumsal olmadığı hatta bazen muhalefetin neden muhalafet bile olmadığını anlamak gerekli; aksi halde sadece zor zamanlarda değil, kolay zamanlarda da iyi bir muhalafet sergileme şansımız olmayacak. Muhalafet her zaman gerekli, bir toplum birilerinin karşı çıkışındaki farklılık isteğini, değişim veya belki de en temel güdülerden kaynaklanan itiraz isteğini önce kabullenmeyi öğrenmeli; çoğunluğun veya gücün ‘evet’ dediklerine ‘hayır’ diyebilenlerin varlığı, evetlerin dayatma olmaktan çıkıp tartışılması gereken olgulara dönüşmesini sağlayabilecek tek yol; zaten sonuçta çoğunluğun dediği olacak şeklindeki ön kabulün totaliterliğe, baskıya, tiranlığa dönüşmeden önceki son çıkış muhalafet.

Perdeler açılsın; oyunun adı ‘Muhalefet Edemeyen Bir Muhalifin Portresi’

Muhalefet etmeyi, muhalefet olmaktan çıkaran ilk olgu, muhalefet edenlerin, muhalefet etme iddiasıyla kurdukları iktidarla oluşturdukları bağ. Muhalafetin kendi iktidarı ile kurduğu bağ, muhalafetin asıl içeriğini ortadan kaldırıyor ve muhalefeti yeni, ikincil veya gölge bir iktidar olarak asıl iktidara hazırlayan bir yapıya bürünmeye başlıyor. Siyasetin dehlizlerinde oluşturulan makamların arkasında insan gölgeleri saklanıyor. Muhalefet etme, karşı çıkma, itiraz etme hissi yerini kimisinde yavaş yavaş, kimisinde çok hızlı güç, yönetme ve kontrol etme isteğine bırakıyor. 18 yaşın baharında politik düzlemdeki yasal ortamlardan birinde karşı çıkma duygusunu ifade etmeye çalışan ilk heves, ilçe başkanları ile gençlik kolu başkanları ile tanışıyor; hükmetmenin dayanılmaz hiyerarşiliği.

İktidar olgusu ile erken kurulan bu bağın, itiraz etme argümanlarını değiştirdiği ise diğer bir gerçeklik, çünkü hükmetmek genel kabul görme kaygısı yaratıyor ve popüler söyleme diğer bir deyişle beylik laf üretme evresine geçiliyor. Genel geçer doğrular, muhalefetin yapısı içindeki bir güç odağına bağlılık ve ait olma ve kabul edilme duygusu, düşünce üretiminin önündeki en ciddi engeli oluşturuyor. Muhalafetin iktidarın karşısındaki en güçlü tarafı olabilecek iktidardan bağımsız bir yaşamın mümkün olacağına ilişkin inanç ve alternatif model üretebilme yetisi yok oluyor.

Biraz kulis, biraz dedikodu, biraz da temel siyasi ayak oyunları öğrenildiğinde; ilk önceleri şaşkınlıkla ve kabul edilemez olarak algılanan tüm bu durumlar normale dönüşmeye başlıyor, zamanla siyasetin bir gereği olarak algılanıyor ve geri dönülmez bir yaşam tarzı oluyor. Hep bahsedilen halkla olan bağ burada kopuyor; zaman ve emek içeride yürütülen bir iktidar mücadelesinin içinde heba olup gidiyor.

Sonra ne mi oluyor; sosyal medyadan atılan bir twit, eyleme hiçbir zaman dönüşmeyi hedeflemeyen tonu yüksek bir söylev, belki itirazlarından zarara görmüş gençleri, işçileri, kadınları davet, iktidarın bir eylemine ve sözüne karşı bir iade seromonisi…

Burada bir parantez açmam gerekiyor: Sosyal medya çağının, iletişim bu yoğun halinin toplumla bir bağ kurduğuna inanmak ise dönemsel bir yanlışa işaret ediyor gibi geliyor. Sosyal medyanın sözle veya görselle bir muhalafet aracı olamayacağının ancak sosyal medyanın fiili veya eylemi anlatmanın bir aracı olabileceği gerçeğinin yadsındığını düşünenlerdenim. Demokrasi fikri ile hiçbir zaman devletten bağımsız şekilde tanışamamış toplumlarda, muhalefetin söz öbekleri ile bir şeyler değiştirebileceğine ilişkin hatalı kanısının, merkezi iktidar anlayışlarının daha da güçlendirdiği dünyadaki birçok örnekte mevcut. Toplumsal muhalafet olaylarının, sosyal medya yankısı ve yaygınlığını sağlaması eylemin ardından gelen mizah veya eylemin içindeki cesarette gizli olduğunu düşünmek gerekebiliyor.

Kötü ve iyi örnekleri yazmaya çalışacağım yazının sonraki bölümlerinden önce, bu yazıyı Oğuz Atay’la bitirmekte fayda var:

Avam kamarasında mıyız ki en şiddetli tartışmalardan bile iktidar ve muhalefet olarak meclisten kol kola çıkalım ?[2]

 

[1] Günlük, Oğuz Atay, İletişim Yayınları

[2] Tutunamayanlar, Oğuz Atay, İletişim Yayınları