Takvimler MÖ. 500’leri gösterdiğinde İzmir, Bayraklı tepelerindeki yerinde Smyrna adı ile anılan, İyonya Uygarlığının bir parçası halinde ticaret ve tarım gibi faaliyetlerle meşgul bir şehir görünümündeydi. Bu bölge kıyılardan içlere doğru gidildikçe zengin alüvyon topraklarına da sahip olarak verimli tarım ve bağlantılı gelişkin ticaret olanaklarına sahip durumdaydı.
Tarım ve ticaret de nihayetinde İyonya’nın gelişmesini sağladı. Şehirlerde felsefe-bilimle uğraşabilecek imkanlar doğurdu. Ülkenin görece barışa sahip olması da buna eklenince şehir sakinleri, ticaretin de yardımıyla zenginleşip belirli bir refah altında tabakalara bölündü. Buradan da demokratik yönetimlerin temelleri atıldı. Bir bütün olarak sayılan bu unsurlar da temelinde ekonomik güç ve geçen yazılarda da bahsettiğim üzere çeşitli kültürlerin melezleşmesinin bir ürünüydü. Sonuç olarak bu güzel tablo altında da Homeros gibi eserleri dünya tarihine mal olan kişilere, özelde İzmir genelde İyonya ev sahipliği yaptı.
Lakin bu güzel tablo bir zaman sonra bozuldu. İyonya o meşum güne kadar Batısında kardeşi olan Antik Yunan, Batısında da kuzeni Lidya Uygarlığı ile çevrili, ticari imkanları gelişkin ve köprü vazifesi ile zenginleşen bir bölgeydi. İşte bu durum daha da doğuda yükselen bir güç, Akhameniş (Pers) İmparatorluğunun işgalleriyle değişti.
Persler adım adım Anadolu’ya geldi. MÖ. 546’da kesin bir şekilde Sardesi kendilerine bağladı. Bu olurken ve olduktan sonra da kademeli olarak tüm İyonya Perslerin üstün hakimiyetini tanıdı. Fakat Persler, Yunan kıyılarında Sparta – Attika (Atina) birliklerince durduruldu. Bunun sonrasında da Ege’nin iki kıyısı, yani Yunan ve İyonya bölgeleri arasında siyasi bir duvar örüldü. Artık bölge bir sınır ve dolayısıyla savaş bölgesiydi.
Bu savaş hali ise Büyük İskender’in doğuşu ile farklı bir evreye geçti. İskender’in fetihleri ile İyonya, Büyük İskender İmparatorluğuna dahil oldu. İskender’in ölümü sonrasında ise bölge İskender’in varisleri arasında bölüşüldü ve çeşitli krallar bölgede hüküm sürdü. Nihayetinde de İzmir Bergama Krallığı altında yaşamaya başladı (MÖ. 282).
İlaveten İskender’in gelişi ve İzmir’in siyasi durumu değişirken ayrıca İzmir’de başka değişimler de yaşandı. Nitekim artık dönem Helenistik dönemdi. Eskinin kalıpları yıkılıyordu. İyonya’dan neşet eden Yunan kültürü sınırları aşıyordu. Bu dönemin mimarı Büyük İskender ise yaptığı seferler içerisinde çeşitli uygulamalara girişmişti. İzmir’de bundan nasibini aldı. Şehir artık daha da büyüyeceği, günümüze kadar gelen bir yerleşime, yeni merkezine, Kadıfekalesi’ne kavuşuyordu.
Büyük İskender fethettiği çeşitli yerlerde gördüğü aksaklıkları düzeltmek, ekonomik entegrasyonu güçlendirmek ve kafasında kurduğu yeni bir imparatorluğu, yani Pers – Yunan karşımı evrensel bir hükümdarlığı var edebilmek için Doğu’dan Batıya birtakım düzenlemelere girişmişti. Bu düzenlemeler içinde de çeşitli şehirleri ıslah ve Yunan şehir halklarını kıtalar arası yerleşimlere iskân ettirdi. Bu düzenlemeler içinde yeni düzenlediği şehirlerden biri de Smyrna olacaktı.
Smyrna’nın da İskender düzenlemelerinin sonrasında yeni yerinde, Kadıfekale’den bugünkü Agora bölgesine kadar inen büyük bir alandaki yeni yapısında, arka ekonomik alanıyla yani bugünkü Manisa ve Aydın bölgeleriyle entegrasyonu arttı. Şehir ekonomik olarak güçlenirken bölgenin önemli liman şehirlerinden birisi oldu. Hatta vardığı önem zaman zaman eski İyonya’nın başkenti diyebileceğimiz Efes’le (yeni adıyla Ayasulug) rekabet edebilecek seviyedeydi. Bu ise uzun bir yürüyüş olacak, etkilerini Türk devirlerine kadar sürdürecekti. Fakat henüz bölge Roma’nın ve ardından da Hristiyanlığın gelişini bekliyordu. Tarihler milat öncesinin son asrına yaklaşıyordu. (Devamı haftaya… Şimdiden yeni yılınızı kutluyor, 2022’nin her alanda çok daha iyi bir yıl olmasını diliyorum)