Bundan yüz sene evvel, şehrin ortasındaki o yemyeşil mücevherimizin ismine “Haynots” denirdi. 15. ve 16. yüzyılda Celali İsyanlarına iştirak edenler Osmanlının intikamından ve kininden kurtulmak için kendilerini batıya atarlar. Çok fazla sayıda Ermeni böylelikle İzmir’e yerleşir. 1845 yılında, İzmir’in makus yangınları bu mahalleyi vurur. İstanbul’dan gönderilen mühendisler baştan yaparlar mahalleyi. Bu içinden “Boyacı deresinin” geçtiği mahallede dere ıslah edilir, İzmir’in en sağlıklı ve modern mahallesine döner. İzmir’de gündelik hayatı sürdüren fırınlar, ayakkabıcılar, marangozlar hep Haynots da yer alır. Özellikle fırınlar tüm İzmir’i buradan besler.
1915 sonrasında, Anadolu’dan gelen birçok yetim için yetimhaneler kurulur Haynots’da. 1922 yılında, yine o İzmir’in lanetli yangınlarının çıkacağı zaman savaşa denk gelir. Ve ilk mahallenin yandığı seneden neredeyse yüz sene sonra, yeniden Ermeni mahallesinden başlayan yangın türlü nedenlerle söndürülmek istenmez. Tüm İzmir’in yanmasına imkan tanınır. Oysa neredeyse her sene, kurak bir yazın arkasından çıkan yangınlara İzmir hazırdır. Ama işte 900 evden sadece 37 ev geri kalır. Sekiz yetimhane, on okul, dört kilise yok olur. Yangından sonra İzmir gündelik yaşamını devam ettiremez olur bir süre. Anadolu gazetesinin o dönem yazdığına göre günlük hayatta Haynots’un varlığı o kadar aranır ki şehre ekmek Bornova’dan getirilecek duruma gelir.
Genç cumhuriyet yangının üzerinden geçecek 15 sene boyunca, İzmir’e kurtarılmış bir vatan şehri olarak değil, fethedilmiş ve daha öncesinde insanlarından nefret edilmiş bir şehir gibi yaklaşır. 15 sene boyunca tüm yangın molozu, tüm harabe şehrin orta yerinde, bir zamanlar İzmir’i seven ve İzmir’i hizmet eden insanların hayalleri ile var olur.
Ancak 1930 yılında, o dönem Alsancak garında faaliyet gösteren Aydın Şimendifer Kumpanyası Hastanesi başhekimliğini üstlenen Behçet Uz’a, Mustafa Kemal gelerek, “Yabancılardan utanıyorum molozu kaldıramadık” der. Behçet Uz için bu bir görev emri olmuştur ve belediye başkanlığına adaylığını açıklar. İzmir’in fethedildiğini düşünerek İzmir’den ve İzmirliden pek hazzetmeyen bir kitleye karşı Behçet Uz üstün çabalarlar Haynots’u bir koruluğa, şehrin ortasında bir Kültürpark’a dönüştürür.
Kültürpark’ın, şehrin çocuklarının eğitiminden çıkıp, bir gözbebeğine dönmesi ise yetmişleri, İhsan Alyanak’ı bekler. Zamanın ruhuna karşı yelkenleri tam gaz açan Başkan Alyanak, şehrin zenginlerinin gazinolarda İstanbullu ünlülerle eğlenmesini sağlamanın ötesinde, gazinoların sesini açtırtıp, bir gecelik ücreti bir aylık işçi maaşına denk olan programlara katılamayanların da dışardan içerinin sesini dinlemesini sağlar. Bu ufak dokunuş, içeridekiler ve dışarıdakiler olarak olsa da şehrin aynı zamanda aynı deneyimi, aynı kapılardan geçerek yaşamasına neden olur.
Gazino devri bitince, fuarı fuar yapan şeyin tüm İzmirlinin aynı anda, kendi meşrebince eğlenmesi olduğu unutulunca talan aniden başlar. En başında İzmir’in orta yerindeki molozların kalkmasına mani olanların, bu şehri fethettiğini düşünüp, güzelliklerinden keyif almayanların istilasına uğrar. Pavyon üstüne pavyonlar açılır, otoparka dönüştürülür. En nihayetinde ihtisas fuarları Gaziemir’e taşınır ama devamlı saldırıdan kurtulamaz İzmir’in kalbi.
Fakat geçen hafta Kültürpark için bir anayasa hazırlandı. Daha az betonun, daha çok bitkinin var olduğu, Ada ve Göl gazinoları ve Pakistan Pavyonu hariç tüm yapıların yıkılacağı bir Koruma Amaçlı İmar Planı meclise sunuldu. İzmir’in her zaman kalbi olan burayı, molozların orada kalmasını sağlayanlara, İzmir’i sevenleri sevmeyenlere, İzmir’i kurtarmak yerine fethettiklerini düşünenlere kaptırmamak üzere bir plan. Umarım muvaffak olunur ve aynı güneşin altında İzmir’i seven çocuklar yetişmeye devam eder. Bilirsiniz, İzmir’e aşık olunacaksa buna başlanacak en doğru yer fuardır.