O meşhur parkı biliyor musunuz? İşte o, Varyant'ın içinden geçilip gidilen, Konak Meydanı'ndan Devlet Tiyatrosu'nun yerine kadar uzanan o güzelim Bahri Baba Parkı!
Bir zamanlar sahil kısmıyla ünlü "kalafathane" adını alırken, burada yelkenliler ve mavnalar hayat bulur, inşa edilir, onarılırmış. Yeşillikler içinde, tarihin ve denizciliğin izleri arasında dolaşırken, zamanın bir yolculuğuna çıkıyorsun. Bir büyülü zaman yolculuğuna hazır mısın? Şimdi sizi, üzerine iz bırakmış ve gizemli bir öykünün içine usulca çekeceğiz. Bu büyülü zaman yolculuğuna hazır mısınız?
İzmir Körfezi'nin güney sahilinde, masalsı Karataş Koyu konumlanmıştır. Bu eşsiz koy, Bizans İmparatorluğu'nun hâkim olduğu dönemde tersanenin gizlendiği bir noktaydı. Türk denizciliğinin öncü ismi olarak kabul edilen Çaka Bey, burada bu stratejik tersaneyi ele geçirerek, güçlü donanması için gemiler inşa ettirdi. Karataş Koyu, tarih boyunca çekek yerleri ve kalafat alanlarıyla anıldı, 19. yüzyılın ikinci yarısında dahi bu geleneği sürdürdü. Zamanla Resim Heykel Müzesi ve Atatürk Kültür Merkezi'nin bulunduğu sahil, ahşap teknelerin özenle zift veya katranla kapatılarak su girişini engellediği bir kalafat yerine dönüştü. Bu nedenle bölge, sadece tarih değil, aynı zamanda el işçiliği ve denizciliğin izlerini taşıyan bir "Kalafat Yeri" olarak anılmaya devam ediyor.
Ve aynı zamanda, o ilginç efsanesiyle tarihe adını kazımış bir öyküyü hatırlatıyor.
19. yüzyıl ortalarında, bir gün kıyıya aksakallı bir siyahi cesed vurur. Denizden çıkarıldığı için "Bahri" olarak adlandırılan cenaze, zaptiyelere ve ardından valiliğe bildirilir. Türk mahallelerine haber salınır ve cesedin sahibini tanıyan çıkarsa diye bir gün bekletilip ardından defnedilmesine karar verilir. Haber hızla yayılır, İzmir'de herkesin diline düşer. Binlerce kişi, merakla cesedi görmek için kalafat yerine akın eder. Mevlevî bir dede de aralarındadır. Kalabalığın yüzündeki kederi görünce yüreği burkulur. Aksakallı cenazenin yüzündeki sıcak, canlı ve gizemli gülümseme, dedeyi etkiler, gözleri dolu doludur. Yanındakilerden biri sorar: "Dede efendi, merhumu tanıyor musunuz?" Meçhul adamın yüzüne bakarak dede, "Hayır" diyemez. Ama sonra birden, tanıdığını söyler, belki de onu perişan görünümden kurtarmak isteğinden kaynaklanan bir içsel dürtüyle.
Adamın heyecanı doruktadır. "Evet, tam bir mübarek zattı efendim!" diye coşkulu bir şekilde belirtir. Çevresindeki insanlar hemen etrafını sarar, sorular yağmur gibi yağar ve o her birine sabırla cevap verir. Ses tonu her cümlesinde yükselir: "O, kaza kurşunuyla vurulmadı. Kendini sizin uğrunuza feda etti. Bu mübarek adam, büyük cezamızı hafifletmek ve sizi kurtarmak için kendini feda etti. Kâfirin günahları için denize atılarak, bu kadar insanın hayatını kurtardı."
Dede'nin etkileyici sözleriyle birlikte halk coşar, Bahri Baba'nın kutsal derecesine ulaştığına inanır. Kutlu sayılan zatın sakalından ya da elbisesinden bir hatıra koparmak için saldırıya geçerler. Dede, bu saldırıyı engelledikten sonra “Bahri” yeli, hemen oracıkta kılınan cenaze namazının ardından elbirliğiyle Kalafat Yeri'nin Kışla yönündeki barakalara gömülür.
Bahri Baba'nın gömülmesiyle doğan efsane, kısa sürede İzmir'in dört bir yanına yayılır. İlk olarak "yatır" olarak bilinen mezar, sonra "türbe"ye dönüşür; baş ve ayak kısımlarına serviler dikilir ve etrafına bir duvar örülür. Bahri Baba, İzmir'in en saygın "Dede"sine dönüşür. Her gün sabahın erken saatlerinden akşam karanlığına kadar gelen ziyaretçiler, dileklerini ya da dileklerine erişenleri bulmak için akın akın gelir.
İzmir'in gözde mekanlarından biri olan Bahri Baba Parkı, aslında derin bir tarih ve unutulmuş hatıralarla dolu. Yanı başındaki “Maşatlık” denilen Yahudi Mezarlığı’ndan çıkan taşlar, İzmir Kız Lisesi'nin inşasında kullanılmış. Ardından Türbe ortadan kalkmış. Kaybolan İzmir'in simgeleri sadece fiziksel yapılar değil. Tarihi olaylar, yazısız tarihle birlikte bu sembollerle birlikte yok olmuş.
Bir zamanlar İzmir Konak Meydanı'nda yükselen İzmir’e özgü rengiyle Sarı Kışla gibi tarih kokan yapılar 1950'de belediye tarafından yıkıldı.
Bahri Baba Parkı, memleketin kurtuluş tarihine tanıklık eden ilk mitingin düzenlendiği alandır; milli gururumuzun yeşerdiği, geçmişin izlerini modern zamanla buluşturan ve şu anda İzmirlilerin buluşma noktası olan önemli bir yeşil mekandır. 14 Mayıs 1919'da, İzmir Yunan işgali öncesi, çok geniş katılımlı bir miting düzenlenir. İşgal kuvvetlerine karşı gösterilen bu kararlı tavır, İzmirli halkın ulusal mücadeleye verdiği önemi vurgular.
O gün, İzmir'in özgürlük dolu son anlarıydı.
Mustafa Necati, Moralızade Halit ve Ragıp Nurettin Beyler, tarihi bir değere sahip olan "Reddi İlhak Heyet-i Milliye" bildirisini kaleme alarak, cesurca halka iletti. Bildiride şu önemli ifadeler yer alıyordu:
"Ey Bahtsız Türk!
Wilson ilkeleri adı altında hakkın zorla gasp ediliyor ve namusun paramparça ediliyor. Bu topraklarda, Rumların bol olduğu ve Türklerin Yunan yönetimini memnuniyetle karşılayacağı söylendi. Ancak şimdi sana soruyoruz: Rum senden daha mı fazla? Yunan egemenliğini içine sindirebilecek misin? Artık durumu göster. Tüm kardeşlerin Maşatlık'ta bir araya geliyor. Oraya, yüz binlerle toplan ve dünyaya karşı ezici bir çoğunluğu sergile. Burada zengin, fakir, bilge, cahil ayrımı yok. Yunan hâkimiyetini reddeden güçlü bir kitle var. Bu, sana düşen en önemli sorumluluktur. Geri durma, hayal kırıklığı ve kötü kaderine yanmak sana hiçbir şey kazandırmaz. Binlerce, yüz binlerce kişiyle Maşatlık'a koş ve Milli Heyetin emrine itaat et."
Bu park, Kuvayi Milliye ruhunun ilk nefesini aldığı yer, sanki zamanın bizlere fısıldadığı kaybolan sembollerin hüzünlü melodisinin en duygusal notalarını barındıran bir anıt gibidir.
Bahri Baba yerine ismi Kuvayi Milliye Parkı neden olmasın?
Bahri Baba Parkı'nın büyüleyici atmosferini keşfetmek için İz Televizyonu'nda yayınlanan programımızı şu linkten izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/live/qV-LiDVq1WY?si=rsKXRJJtVku2IKeh