İki yıl önce sosyal medyada ormanlarımızın yapısı ile ilgili bir mesaj dolaştı. 1951 yılında İspanyolların zeytin ağaçlarımızdan yapılmış odun kömürü alarak uzun dönemde zeytinciliğimizi engellediği, bize Amerikan margarininin girdiği, Amerikalıların bize söğüt ve çam fidesi vererek orman dokumuzu ve sağlığımızı olumsuz etkilediği,  çam ağacı kozalaklarının orman yangınını genişlettiği, çam yerine zeytin dâhil meyve ağaçlarının dikilmesi gerektiğini anlatan uzun bir yazı. İşin ilginç yanı içinde çelişkiler olmasına karşın 2019 yılında toplumun her kesiminden, bazı aydın insanların adıyla açılan sosyal medya hesaplarından da aynı paylaşım yapıldı, köşe yazarları bu metni olduğu gibi köşelerine koydular. Tabii ki her kesimde bu yaklaşımı sorgulayanlar oldu. Bu da güzel bir olay.

Gelen mesajları iyice okuyup anlamadan, sorgulamadan yapılan paylaşımlar bilgi kirliliği yaratıyor. Ancak, bu da bir propaganda yöntemi. Halk sorgulamadan alıyor, paylaşıyor.

Ormanlarda çamları keser, yerine başka ağaç dikerseniz, onların ömrü kısa olduğu için bir süre sonra yapılaşma başlar. Zaten çamları öldüremedikleri için yakıyorlar. Sonra yetkililer çıkıp yenisini dikeceğiz diyor. Bu tabii vatandaşı sakinleştirmek için… Sonra bir bakmışsınız yukarıdan gelen bir imar planı değişikliği ve yandaşlara tahsis ile orada inşaat başlamış. Yüzyıllarca dengesini koruyarak gelen doğa parçası birden bire beton yığınlarıyla dolmuş, bu arada birileri cebini doldurup oradan ayrılmış.

Ağaç bir kültürdür. Binlerce yıl içinden süzülerek gelir.  Bunun üzerine yüzlerce kitap yazıldı. Hititlilerden başlayalım; küp mezarların üzerine bir hayat ağacı motifi işlenirdi. Hitit sonrasında Urartulara ait mezarlarda da mezar tapınımının merkezinde ağaç vardı. Mezarın önüne dikilen ağaç ölen kişiyi temsil ederdi. Mezar ziyaretlerinde bu ağaca su dökülürdü. Bugün de mezarlıklarda ağaç ve çiçek dikimi ve sulanması geleneği devam ediyor.

Eski Anadolu tanrılarından birisi, Frigya tanrısı Attis çam ağacıyla özdeşleştirilirdi.

Türkler de Anadolu’ya ağaç kültürünü getirdi. Ağaç ile tanrıçanın özdeş olduğu anlayışı ile Türkler ağaca önem verirdi. Şaman davullarındaki ağaç-ana motifi bunun kanıtıdır.

Fatih Sultan Mehmet “bir ağaç kesenin başını keserim” diyerek ağacın önemini vurguladı.

Sözün özü, çam ağacını bize Amerikalılar öğretmedi, fide vererek Anadolu’yu çam ağacıyla tanıştırmadı.

Sosyal medyadaki paylaşımları okuyup buna inanan, paylaşanlar olabilir ama bir partinin genel başkan yardımcısı buna dayanarak siyaset yapabilir mi?  Tabii ki yapabilir ve Seferihisar’da bulunan Ekmeksiz Plajı’nda çıkan yangının ardından bölgeyi ziyaret ederek şunları söyleyebilir:

“Yangının gerçekleştiği alanda zarar gören ağaçlar, sonbaharda kesilecek ve mangal kömürü olarak kullanılması için ekonomimize kazandırılacak, bölgede ise yeşillendirme faaliyeti gerçekleştirilecektir. Aynı zamanda yangın çıkan alanın yakınında yer alan makilik arazide de yeni fidanların dikimiyle yeşillendirme yapılacaktır.”

Odun kömürü yapımı hakkında bilgisi herhalde yok bu zatın. Odun kömürüyle ekonomi kalkınacaksa bunu zaten damat bey çoktan yapardı. Ancak çam ağaçları bizim için yabancı, yakalım mangal kömürü yapalım zihniyeti ağaç kültürü olmayan birisinin sözüdür.

Bunu söyleyen de partisinin 29 Mayıs 2017 tarihinde yapılan 3. Olağanüstü Kongre sonrası AR-GE’den sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine gelen önemli bir üyesi ise durum daha da vahim.  Bu AR-GE yetkilisine yanmayanları kesip mangal kömürü yapacağına, yanıp kömürleşenleri topla, sıkıştır, elmas yap, Türkiye köşeyi dönsün önerisini mi yapmalıyız acaba? Zaten ormanla ilgisi yok, fidan dikip ormanı yeniden oluşturacağız diyeceği yerde, fidan dikip yeşillendireceğiz diyor. Sanki ayağında galoşuyla tarla giren patronu gibi, marul, ıspanak tarlası yetiştirecek.

Yağma zihniyeti, dar düşünce… İşimiz zor ama olanaksız değil…

Ülkemizin geleceği için anlatmaya devam edeceğiz. Bir gün mutlaka ağaç kültürünü öğrenecekler, yoksa gençler onlara öğretecek!