Çakallar ve Vandallar ellerini hiçbir zaman Kültürpark’tan çekmediler! Her zaman o güzelim Kültürpark’ı nasıl yutacaklarını düşündüler.
İzmir yangını sonrası, Kültürpark’a katılan Ermeni Hastanesi alanına, bu alan Kültürpark’tan ayrılarak şehirlerarası otogar yapıldı. Kimse tepki göstermedi. Kültürpark’ın kıymetini bilen yoktu ki!
Otogar, Halkapınar’a taşınınca bu alana göz koyan koyana... Bir holding burayı sözüm ona Dünya Ticaret Merkezi yapmak için girişimlerde bulundu. Ne akla hizmet? Hangi sanayi ve ticari potansiyele dayanarak düşünüldü bu girişim? Sonuç elbette fiyasko!
Sonrasında gökdelen görgüsüzleri ele geçirdiler bu alanı. İBB, hep yardımcı oyuncu. Kadifekale’den yüksek bir gökdelen yapılacaktı. Kültürpark’ın aptal otoparkını da kendi otoparkına katacaktı bu gökdelen. Sadece yeraltından değil, Kongre Merkezi ile Kültürpark’ı yüzeysel olarak da kullanabilecekleri şekle getireceklerdi. Onların izni olmadan Kültürpark’ a girilebilecek miydi acaba?
Acaba etraftaki tarihsel yapılar nasıl etkilenecekti? Namık Kemal Lisesi, Atatürk Lisesi, Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi arazileri bu yatırımsal baskılara dayanabilirler miydi? Kimlere satılırdı acaba bu okullarımız?
Bitpazarı, Basmane, Oteller Sokağı ne olurlardı acaba? Kentin tarihi, kültürü ve kentlilerin anıları, bellekleri nasıl yok olurdu?
Gözler hâlâ Kültürpark’ta. Kimin başı sıkışsa çözüm için akla gelen ilk yer Kültürpark’tır. Depremden sonra İBB’si de bu alanda yer buldu kendine. Otsa İBB’ne emanetidir kentlinin Kültürpark’ı.
DEÜ Rektörlüğü’nden, sanayicisinden, betoncusundan, gökdelen görgüsüzlerine kadar herkesin gözü olur da pazarcıların gözü olmaz mı? Neyse onlar güzelim Kültürpark’ı İBB Başkanı desteğiyle işgal etmeyi şimdilik ve biz tepki koymazsak haftada bir günlüğüne işgali başardılar.
Ama bizim de gözümüz var Kültürpark’ta! Hatta Kültürpark bizim tastamam gözbebeğimizdir. Onun için düşüncelerimiz var elbette.
Dünyada o kadar çok örneği var ki böyle doğal alanların. Kentlerin orta yerlerindedirler. Kendi ekolojilerini üretmiştirler. Korunmakta, kıymetleri bilinmektedirler. Central Park bilinir. Hyde Park da bilinir. Berlin’deki Zoo Garten, Moskova Gorki Parkı...
İzmir’de ise neredeyse bir asra yaklaşan ömrüyle kendi ekolojisini; flora ve faunasını oluşturmuş Kültürpark yok edilmek istenir. Beton İmparatorluğu’nun gözü üzerindedir. Yetersiz ve etkisiz İBB de devlet dışı örgütler sandığı sanayi, ticaret odalarıyla borsayı rehber edinmiştir. Nasıl kent ve kentli yararına çözüm üretebilir ki?
Oysa bir düşünün:
Kültürpark’tasınız. Sizin anılarınızda, kentin kültüründe, belleğinde olamayan hiçbir yapı yok. Olanlar da tarihsel ve anıtsal kimlikleriyle korunuyor. Size kenti sevdiriyor ve daha sorumlu bir kentli olmanızı sağlıyor bu durum.
Kültürpark’tasınız. Kuşlar, sincaplar, papağanlar ve tüm yaşam unsurları börtü böceğiyle doğal ortamlarındalar. Sizi selâmlıyorlar. Ağaçlarda, yerde, otlar arasındalar ve sizinle birlikteler; göz gözeler. Doğanın bir parçası olduğunuzu haykırıyorlar size. Unuttuğunuz ve yok edilişine seyirci kaldığınız doğaya sahip çıkmayı anımsatıyorlar. Daha çok seviyorsunuz kentinizi, ülkenizi. Doğasının sorumluluğunu daha bir yüreklice ve daha bir sorumlulukla yükleniyorsunuz.
İşte sizi kentinize, kültürünüze, kendinize yabancılaştırmak isteyenler kentinize ve ülkenize yaşam alanı olarak değil de yatırım alanı olarak bakanlardır. Bu yabancılaşmanın sonunda yaşam alanlarınıza el koymak isteyenlerdir. Sizin yabancılaşmanız onların işlerini yapmalarını sağlayacaktır! Bunlara dur demek zamanı geçmiştir bile. İşe Kültürpark’tan başlamak gerek...