Evet, çok sıkıntılı yıllardan geçiyoruz. Ekonomik, kültürel, ekolojik, toplumsal birçok sorunlarla boğuşuyoruz. Bir de politik sorunlarımız var ki!..
Önyargılarımız, dogmalarımız ve boş inançlarımız bu sorunlarımızın çözümünde en büyük engellerdir. Bilimden, teknolojiden, akıldan yararlanmıyoruz. Söylemlerimiz tam tersi oysa.
Çeşme Yarımadası talan ve yağmaya açılmış. Yerli ve yabancı sermayedarların eline terk edilmiş. Artık onlar ne isterlerse o! Madencilikte, enerjide, su varlıklarımızda, denizlerimiz ve koylarımızda, ormanlarımızda, tarım alanlarımızda olduğu gibi...
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra tepki koyanlar halkı nasıl da aldatıyorlar! Bunlardan biri de Üçkuyular’daki pazaryeri ve otobüs duraklarının AVM ve otel yatırımına destek vermiş, işlerini kolaylaştırmış bir seçilmiş. Bu yatırım sırasında İBB Meclis toplantılarında ne çok tartışmalar olmuştu. Meslektaşıyla epey sert tartışmaları olmuştu. Evet, şimdi Çeşme Yarımadası’ndaki ekolojik yıkıma, çevresel sorunlara, yağmaya dikkat çekiyor.
Oysa, kendisi kentin ortasına dikilen bu çevresel ihaneti nasıl da savunmuştu. Bunu da mesleğinin gereği olarak yaptığını söyleyerek ve kendisine vekâlet veren TÜSİAD’cıları kutsayarak savunmuştu.
Savundukları Türkiye ekolojisini mahveden kişiler. “Karadeniz’i yok eden Karadenizliler”den patronlar.
Ama seçilmişimiz halkçıdır, demokrattır. Öyle de sanılır seçmenlerince.
Oy verdiğimiz parti, aday hâşâ hata yapmaz! Bizim seçtiğimiz sandıktan çıkmaz. O gökten iner melek gibi. “Tıpış tıpış gider oy veririz.” O kadar emindirler ki...
Önyargılarımız, dogmalarımız, boş inançlarımız düzenin her partisince, adaylarınca, seçilmişlerince kullanılır. Biz de onlara toz kondurmayız. Böylece iktidar ve karşıtları birlikte idare ederler bizleri.
Hele bir yıkın şu önyargılarınızı, dogmalarınız ve boş inançlarınızı da kapıyı aralayıp bir bakın. Kimler kimlerle el ele vermişler?
Sermayeci devletin partileri var. Satranç tahtasındaki taşlar gibiler. Hepsi yeri zamanı gelince kendi sınıfsal çıkarları ve egemenliklerinin devamı için kullanılıyorlar. Biri olmuyorsa diğeri ileri sürülüyor. Halkın direniş potansiyeli düşürülüyor.
Şimdi bu gerçeği bütün çıplaklığı ile görme zamanıdır. Demokratik birlik ile bu türleri saf dışı bırakma vaktidir.