Partiler demokratik sistemin vazgeçilmez unsurları. Demokrasinin olmazsa olmaz kriterlerinden birisi. Demokrasi için partiler gerekli, ancak partiler demokratik mi?

Bu ne demek? Partilerimiz genelde lider partisi şeklinde, yani genel başkan ne derse o oluyor. Bu partiler arasında demokratik işleyişe en yakın parti CHP idi. Kanımca şimdi o da diğer partilere yanaştı.

Bir başka iddia da Türkiye’deki partilerin dışarıdan yönlendirildiği. Özgür ve bağımsız bir ülkede yabancıların iç işlerimize karışması kabul edilemez. Gel gelelim ortada zaman zaman birçok iddia dolaşıyor. Örneğin Erol Mütercimler’in aktardığına göre bir toplantıya bir kişinin getirildiği ve bu kişi ileride başbakan olacak diye takdim edildiği iddiası var. Tarih ise 1999. İddia doğru mu, kurgu mu bilemeyiz. Ama bazı genel başkanların parti içinde uyum halinde değiştirildiğini, bir kısmının “kaset” ile görevi bıraktığını biliyoruz. Ulusal boyutta sürdürülen politika ile destek gören, örneğin “Türk-İslam” sentezi ile bazı partilerin önüne geçen Muhsin Yazıcıoğlu’nun 2009 yılında helikopter kazası sonucu ölümü hala aydınlatılamadı. Ancak görünen o ki, yerine gelen kişi, şimdi iktidarın “gözü kapalı” destekçisi durumunda.
Partilerin kurulması, birbirleriyle ittifak kurması, başka partilere dönüşmesi… Başlı başına birer senaryo, tıpkı Hollywood filmleri gibi. Hızla gelişen bir partinin birdenbire baraj altında kalması, partinin birdenbire parçalanıp siyasi arenadan yok olması gibi olayları gördük, göreceğiz.

Turgut Özal ilk kez İzmir İktisat Kongresi’nde prompter kullandı.  Konuşması sırasında konuşma metni dağıtılmıştı, herkes şaşırdı. Turgut Özal kitapçıktaki metni ezbere söylüyor gibiydi. Neyse durum anlaşıldı. Bugüne dek birçok kişi prompter ile yani ekranda kayan metinleri takip ederek konuşma yaptı. Bunu niye söyledim; promterden okurken aslan kesilenler, yolda yürürken soruları duymuyor, duysa bile anlayamıyor.

Sözün özü, Türkiye’yi prompter metinlerini yazanlar idare ediyor demek, ironinin ötesinde ne kadar gerçek? Bunu zaman gösterecek…
Bu yaklaşım her lider için geçerli.  Birisini eleştirip diğerini savunma gibi bir durum söz konusu değil. Demokrasinin işlerlik kazandığı CHP’de bile genel başkan bir adayı cumhurbaşkanı seçimlerinde destekler gözüküyor. Bir başka için ise “maalesef halk tarafından destek buldu” türünden bir şeyler söylüyor.

Cumhurbaşkanı adayını belirleme kararını tek başına verebilecek genel başkan sadece sağ partilerde olur.  Sosyal demokrat partilerde örgüt önemlidir. Kararları örgüt temsilcileri verir.  Örgüt temsilcilerini de ben atarım, Ege’ye hayatından gelmemiş birilerini Ege kentlerinden kongre delegesi yaparım diyenlerin yolu çıkmazdır.  Ben büyüğüm, ben güzelim, ben kuvvetliyim diyen siyasilerin sol partilerde sürekliliği olabilir mi?

Muhalefet partilerinin parti içi hesaplaşmaları ile iktidar partisinin yetkileri, sistemi ve hedefleri ile mücadele etme şansı var mı?
Muhalefetin senaryosu iktidara verdiği tepkiler üzerine dayanırsa burada sağlıklı bir çıkış maalesef görülmez.