Ne kadar çok seveni varmış; üzülen üzülene. Ne övgülerle süslendi kişiliği. Asil bir davranış, soylu bir tavır olarak ta nitelendirenler oldu. Yani yaptıklarını akladılar ve kamuoyu önünde olumladılar, sevecen hale getirdiler.
Sevinenler de oldu. Bir bakanın değişmesiyle rejim mi değişti yoksa Anayasa mı daha demokrat yapıya kavuştu? Kimler geldi kimler geçti? Menderesler, Demireller, Ecevitler, Yılmazlar, Erbakanlar, Çillerler... Ne değişti? Koşullara göre kamuoyunun tepkilerini yatıştıracak olanlar getirildi hükümetlere ama “iktidar olamadılar.” Ecevit Hükümet’i için Demirel öyle dememiş miydi?
Bir devlet iktidarı var, İttihat ve Terakki politikalarıyla kurulmuş ve devam eden en büyük örgüt. Bu siyasal ve toplumsal koşullara göre yönetime gelecekleri seçtiriyor halka; rejim aynı rejim! Ne oluyor, halk kişilerin değişimiyle bir süreliğine rahatlatılıyor. Sonra kalınan yerden devam...
İçişleri veya bir başka bakan değişse ne olur ki? Bayındırlık Bakanı bir gece ansızın değiştiriliverdi. Kaç kişinin haberi oldu? Ne değişti? Otoyollardan geçiş garantisi mi kalktı? Yoksa bayındırlık politikalarında mı değişiklik oldu?
Mesele demokratik bir Anayasa yapılması meselesi. Laik, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, barış içinde kardeşçe yaşamayı sağlayan bir Anayasa’ya sahip olmadığımız sürece olumlu olarak değişen hiçbir şey olmaz toplumsal yaşamımızda.
Onun için böyle bir Anayasa’nın oluşturulabilmesi için siyasal toplumsal baskımızı birleştirerek artırmalıyız. Enerjimizi birbirimize karşı değil halk düşmanlarına karşı harcamalıyız.
Ortak paydamızı lâik demokratik toplumsal yapı ile insan hak ve özgürlükleri isteklerimiz oluşturmaktadır zaten.