Felâketler ülkesi olduk. Seller, orman yangınları, heyelanlar ve depremler...
Doğada felâket yoktur oysa. Doğa gerektiği gibi davranmaktadır. Doğal olayları felâket haline getiren izlenen politikalardır.
Nasıl bir ekonomik, kültürel, toplumsal düzende yaşayacağız? Nasıl bir yaşam istiyoruz; yaşam nasıl olmalıdır? İşte bunun kararı ve uygulanması politikadır. Bu anlamda yaşamımızla ilgili her şey politiktir. Her şeye politik bakmalıyız.
Politika sadece politikayı meslek edinmiş olanlara bırakılamayacak kadar önemli ve ciddi bir sorumluluktur, görevimizdir; böyle olması gerekir. Oysa biz yaşamımızı her alanda kalitesizleştiren, olumsuzlaştıran, zorlaştıran konularda yapılan eleştirilere ‘politika yapma’ diyen bir toplumuz. Peki, tüm yaşadıklarımız profesyonel politikacıların, emrinde oldukları sınıfının çıkarları için ürettikleri yasalar, tüzükler, yönetmelikler ve bunların yaşama geçirilme tarzları sonucu değil midir?
İzmir’deki depremin sonuçlarında politik etkilerin rolü yok mu? On üç imar affı çıkarılan ülkede daha çok deprem felâketleri yaşanacak demektir. İzlenen ekonomik politikalar sonucu tam takır kuru bakır edilen hazine, borç batağına saplanmış ülkede hazineye kaynak sağlamak için çıkarılmıştır bu sözde aflar.
Orman yangınları doğal olarak, ormanın kendini yenilemesi, çoğalması için olmaktadır. Ama ülkemizdeki orman yangınları doğal değildir. Ya imara açılacaktır ya da madenciliğe bu yakılan orman alanları. Artık bunun böyle olduğunu ezbere biliyoruz. Yakılan orman alanlarının yangın sonrası ne olduğuna bakalım nedeni ve yaşam düşmanlarını görebiliriz.
Heyelan bölgelerinden alınan malzeme nedeniyle hem heyelanlar hem de sel baskınları oluşmakta ve yaşam yok edilmektedir. Politik karardır; Karadeniz’e sahil yolu yapılacaktır. İşte sonuçları...
Yaylalar, ovalar, otlaklar hep aynı politikaların kurbanlarıdır. Sonucu toplumsal ve ekonomik düzende yoksullukla, felâketlerle yaşayanlar biz oluyoruz. Ama biz de bu işe ‘politika bulaştırmıyoruz.’
Enerji fazlası olan ülkede hâlâ enerji yatırımları, temizdir, yenilenebilirdir yutturmacalarıyla yapılıyorsa bu politikaları sorgulamalıyız. RES’ler, JES’ler, GES’ler gerçekten temiz midirler? Bu yöntemlerle üretilen enerji kim için ne amaçla kullanılacaktır? Bunları da sorgulamalıyız!
Sorgulamalıyız ve sonucunda insanca yaşayabileceğimiz, yaşatabileceğimiz politikalara erişebilmeliyiz. Yoksa bu acılar, yaşamın yok edilmesi, sermaye köleliği devam eder gider.
Artık tüm alanlarda politikaları biz kendimiz üretmeliyiz. Yaşamımız hakkında verilecek kararlar bizzat kendimiz tarafından verilmelidir. Profesyonel politikacıların eline bırakılacak kadar ucuz olmamalıdır yaşamlarımız.
Gelin sermaye egemenliğini ve onun politikalarını bırakalım toplumsal depremimizin altında. Enkaza dönecekse ülkemiz ve yaşamlarımız değil sermayenin düzeni dönmelidir!