“…. Gazetesi var mı?”
“Kalmadı” bakkal bakkal dolaşıyorum. Bakmadığım yer kalmadı. Gazete televizyon verse bu kadar erken bitmez.
“…. Gazetesi var mı?”
“Evlat geç kaldın bu saatte bulamazsın.”
Geç kaldın dedikleri saat sabahın körü sekiz buçuk, tüm semti dolaştım. Yok yok yok aklıma Gökhan Küncek geldi. Lisedeyken, aramızda yoksa ve bir kişi hakkında konuşuyorsak mutlaka onun adını ve soyadını söylerdik. Sanırım aynı isme sahip sınıfta çok fazla arkadaşımız vardı.
Gökhan’ı aradım. İlk çalışta telefon açıldı.
“Alo”
“Gökhan telefonun başında mı bekliyorsun?”
“Bende seni arayacaktım” ikimiz aynı anda,
“Gazeteyi buldun mu?” bir süre öylece sessizce bekledik.
Doksanlarda gazeteler cumartesi/pazar ekleri, hediyeler, dergiler, kitaplar, çizgi romanlar, haftalık televizyon eki verirlerdi. Biz Gökhan’la iki şeyi takip ederdik. Birincisi Haftalık televizyon ekleri ikincisi çizgi romanlar. Özellikle bir gazetenin verdiği Red Kit kitapları için canımızı dişimize takıp mutlaka koleksiyonumuza eklemeye çalışırdık.
Haftalık televizyon eki bildiğin kırk elli sayfalık belki daha fazla renkli resimli kuşe kâğıda basılıydı. Özel televizyonların tavan yaptığı birbirleriyle yarıştıkları zamandı. En iyi programı, filmi, yarışmayı yayınlamak için yaptıkları rekabet en çok bize yarardı. Haftalık televizyon ekini bir kitap gibi sayfa sayfa inceler güzel filmleri işaretler izleme programına alırdım.
Bu konuda Gökhan ile yarışırdık. Dergiyi alıp güzel filmleri işaretleyen diğerine hava atardı. Mesela daha önce sinemaya gelmiş kaçırdığımız bir film o hafta televizyonda oynayacaksa bu büyük haber olurdu. Gişe yapmış filmlere her zaman sayfalarda geniş yer verirlerdi. Büyük bir fotoğraf oyuncu ve yönetmenin ismi ile kısa özetleri olurdu. Sayfalarda yer alan tüm filmlerin özetlerini okurduk.
O sabah her yerde aradığım gazete Red Kit çizgi romanını veriyordu. Sabah erken kalkan bulursa gazeteden iki tane alıyordu. İkimizden biri alırsa elimizde birer tane, ikimizde alırsak yedeklerimiz oluyordu. Gazeteyi bulamamıştım. Tek umudum Gökhan’dı. Hemen onu aradım.
“Alo”
“Gökhan telefonun başında mı bekliyorsun?”
“Bende seni arayacaktım” ikimiz aynı anda,
“Gazeteyi buldun mu?” bir süre öylece sessizce bekledikten sonra arka arkaya cevap verdik.
“Hayır”
“Evet” koca bir oh çektim.
“Pazartesi okula getirirsen senden alırım”
“Getiremem”
“Neden?”
“Yarıyıl tatilindeyiz. On beş gün sonra getiririm.”
Ben o kadar bekler miyim?
“Bir saat sonra senin evin oradayım”
“Gelirken boyoz yumurta al, kahvede çay söyler kahvaltı yapar Red Kit okuruz”
“Tamam. Haftalık televizyon programına da bakar mıyız?”
“Bakarız”
Sevinçten havalara uçmuştum. İlk defa Gökhan ile Red Kit okuyup, filmlere bakacaktık.
Şimdiki çocuklar böyle şeylerle mutlu olur mu acaba…
Red Kit, ben ve sabahın körü mutluğun tarifine bak…
Yine gülesim geldi ağlanacak halimize, neyse…