Asgari ücrete ve emekli maaşlarına yapılan zamlar açıklandıktan sonra ne yazmaya ne de üzerine konuşmalara doyamadık. Açlık, yoksulluk sınırı, çalışan sayısı, mağduriyet derken bir labirentin içinde dönüp durduk da çıkacak aralık kapı bile bulamadık.

Hadi bir umut deyip denize düştük madem yılana sarılalım dedik, dedik demesine de maşallah etrafımız çok fazla yılanla çevrili olunca içinden seçemedik, bir başımıza kala kaldık. Bunca bilinmezlik ya da bilinirliğin verdiği huzursuzluk içinden sıyrılıp bize kalan ufak bir masanın yarım saatlik keyfinde misafir edeceğim sizleri.

Hayatımızın karanlık anlarını yarım saatliğine bir odaya tıkıp üstüne kilit vurup kendimizden bile kaçıp (bazen kendimizi de sırtlayıp) sabahların en çekilir yarım saatini paylaşmak istedim sizlerle. Her gün 17.30'da biten mesai saatimizden sonra kendimize kadar yaşadığımız hatta kendimize fazla gelen tarafları yatağımızda sarıp sarmalayıp, günden önce doğup düşüyoruz yollara. Ah biz bi’ doğalım da gün de elbet toparlanıp ardımıza düşüverir umudu ile nefesimiz nefesimizi dövüyor yol boyunca.

İlk kapıdan gazetenin ablası Zeynep Abla giriyor. Kendi içinden söyleniyor yine ‘offf trafiğe takıldım, yine geç kaldım’ diye döndürüp duruyor kelimeleri. Abla dediysek hani laf olsun falan diye değil, akşamdan gençlerin saçıp dağıttıklarını toparlıyor alelacele. Havasız kalan ofisin tüm pencerelerini açıp içinden de dışından da naifçe sövüyor sürekli terlemesine. Sırayla tüm odaları geziyor, klimayı açık bırakan Ü.K ve ayak ısıtıcısını açık unutan M.A‘ya kızıyor içinden. Bunlar sadece içinden, ara sıra fırsat bulursa söyleniveriyor yüzlerine de. Yazık günah diye ekleyiveriyor cümlenin sonuna. Odalar, temizlik, çay derken beni arıyor, kahve içmeye geç kaldım diye. Herkesin fazla üzüm tüketiyorsun eleştirisine rağmen akşam yine düşmüşüm üzüme. Üzüme düşmenin verdiği duygusallıkla kulağımda çalan müziklerin tüm hüznüyle giriyorum kapıdan. Zeynep Abla alıyor üzüm kokusunun güzelliğini "sen var ya sen, nasıl bir şeysin" diye beni önce bana şikâyet edip diğer tüm şikâyet edeceği kişileri gizliyor kendinden kilidi açılan defterine. Daha bitmemiş işleri, çöpleri koyuvermiş duvarın kenarına ’aman zaten erken gelmişiz gel bir kahve içelim kimse gelmeden’ dememizi beklemiyor kahve makinasının çalışması.

Akşam sarıp sarmaladığımız, sabaha sakladıklarımızı oturtuyoruz kahve başına. Önce ya kendi döküyor masa başına oturttuklarını ya da önce bana soruyor, hafif anne modu azarıyla. Biz bir bir döküverirken gece topladıklarımızı, Esra geliyor sessizce. Tüm sessizliğine rağmen Zeynep Abla'nın 'Esra bu' diye tahmini yine tutuyor. Ya birimizin tahlil sonucu temiz çıkıyor, ya birimizin hastalığı için bir doktor ile görüşmesini özetliyor Esra. Tüm hastalık tarifelerimiz bittikten sonra yine yumurtlama döneminde olduğumuzu söyleyip hayal kırıklığına uğratıyor beni. Bunu hatırlatmanın verdiği memnuniyetsizlik konusundan ikimiz de dert yanıyoruz. Ya yumurtlama sürecinin sancısından ya da naturamızın bize yaşattığı düzenli ağrıdan ölesiye tiksiniyoruz birlikte. Biz konuları daldan dala uçuraduralım biz fark etmeden Birkan giriyor aralanan kapıdan içeriye. Birkan üzüme düşmemiş de üzüm Birkan’a düşmüş kadar suratsız. İkimiz de acaba diye içimizden geçirdiğimizi tamamlayamadan Birkan masaya dökülenlerin ortasına bırakıyor cümlesini. ’Ben bu mevsimlerde böyleyim’. Beyninin uyanmaya ikna olmayan tarafını dağıtmak için ya da gerçekten bizi dinlemeyi sevdiği için ya da her ikisi de değil. Bizi dinliyor, Birkan o saatlerde genelde hep bizi dinliyor. Kazayla mutlu kalktıysa ve neden mutlu kalktığına ikna olma süzgecinden geçtiyse, süzgeç üstünde kalanları topluyoruz bir bir. Yine ülkenin umutsuz girdabının içine dalıyoruz birlikte. Esra incinir diye yavaşça vuruyor avucunun içini masaya. Birkan öfkeli, Birkan endişeli ve bir o kadar umutsuz. Biz yapamadık belki çocuklar gitse kurtulsa bari diye birbirimizi ikna etmeye çalışıyoruz sanki. İkna olduk mu emin olmaya zaman kalmadan mesai saatine çeviriyoruz ibreyi.

Birkan sabah sohbetlerini sevdiğini söylüyor, biz döktüklerimizi sırtımıza yükleyip yerlerimize dağılıyoruz. Sabah sohbetlerine daha da büyüyerek ve umutsuzluğu küçülterek devam edebileceğimiz günlerin erken gelmesi umudu ile…