“Beni de çağırın Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ)” demiş, çağırdılar.
Erdoğan, Semerkant’ta 22'nci Devlet Başkanları Zirvesi'ne katıldı. Oradan New York’a uçtu Birleşmiş Milletler 77'nci Genel Kurulu'na katıldı, konuşma yaptı.
Tek başına dünya liderlerini parmağında oynatmak kolay değil. Tersi de olabilir dünya liderleri sizi ortada oynatırlar. Açık bir dille söylersek, gücün kadar konuşursun. Ekonominin boyutu, askeri alandaki gelişmişlik, teknolojide ulaşılan aşama bir ülkenin dünya ülkelerince dikkate alınmasını sağlar. Buna dış politikada tutarlılığı ve kullanılan üslubu da eklersek ilişki kurmada diplomasinin rolünü de vurgulamış oluruz.
Dünyada siyasi tavırlar akşamdan sabaha değişmez. Mahalle maçlarında, topu olduğu için futbol takımına alınan çocuk, takımdan çıkarıldığı zaman “topumu alıp giderim” dediğinde nasıl ayıplanıyorsa, politikası sık değişen ülkelere de güvenilir olarak bakılmaz. Ancak birçok ülke diplomasi kuralları gereği bunu açıkça söylemez. Yapılan üstü kapalı imalardan anlaşılması beklenir.,
Şanghay İşbirliği Örgütüne gelirsek; ŞİÖ veya Şanghay Beşlisi 1996 yılında Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından oluşturuldu. Bu örgüte 2001 yılında Özbekistan, 2017’de Hindistan ve Pakistan katıldı, toplam sayı sekiz oldu. Örgütte 4 gözlemci ülke, 6 diyalog partneri var.
Gözlemci ülkeler, Afganistan, Belarus, İran ve Moğolistan. Diyalog partnerleri ise Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Türkiye ve Sri Lanka.
Bu ülkelerin ortak özelliklerinden birisi NATO üyesi olmamaları.
Erdoğan’a Semerkant’tan Amerika’ya uçarken, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyelik konusundaki görüşü sorulduğunda, Erdoğan, “Hedef o” dedi.
Şanghay Beşlisi’ne giriyoruz havasını atmak kolay. Yandaş basın, Erdoğan ne derse alkışlar ne yaparsa mutlaka övmek için bir şeyler yazar, söyler. Kabul etmek gerekir ki, Türkiye’de Erdoğan’ı 20 yıldır yüceltmeye çalışan dış ve iç medya, ülke ve örgütler başarılı oldu. Erdoğan, halife veya mehdi olamadı ama yandaşları o kapıyı epey zorladı. Kapı kapanmasın diye Vahdettin’i ayakta tutmaya çalışmalarının nedeni bu. Vahdettin yaşarsa, unvanı da yaşar, zira İngilizlere sığınırken İşgal Orduları Başkumandanı General Harringthon’a ve unvanını koruması için destek istediği Amerikan Cumhurbaşkanı Calvin Coolidge’e yazdığı mektupta kullandığı unvan şöyle: Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin. Tunç Soyer’in İzmir’in kurtuluşunun 100. Yılında yaptığı konuşmaya saldırılar ve eleştirilerin temelinde bu vardır. Mazlum Müslümanlar deyip, sonra saf değiştirdiği durumlar da var tabii...
Bilinen kuralları görmezden gelmek uluslararası diplomaside görülen bir şey değil. Benim hedefim Şanghay Beşlisi deyince, yanıt da gecikmedi.
Rusya'nın ŞİÖ İlişkilerinden Sorumlu Özel Yetkili Büyükelçisi Bakhtiyor Khakimov açıklama yaptı: “Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmak için NATO'dan ayrılması gerekir” dedi ve ekledi: "Düşman ya da ŞİÖ ülkelerine karşı aktivitelere ve bloklara katılmamak kriterlerden biri. Türkiye, Rusya'nın bir numaralı düşman olarak gördüğü NATO'nun üyesi."
Sabah Şanghay’da, akşam NATO’da olunmuyor. Bunun açıkça bilinmesi gerek.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Erdoğan tahıl koridorunu açtık diyor, Biden ise konuşmasında Putin’e teşekkür ediyor, Türkiye’nin adı yok.
Onlar mı bu işi saptırıyorlar, biz mi doğru bilgiye ulaşamıyoruz, ortada ne oyunlar oynanıyor?
İçeride dünya lideri olanın, dışarıda da öyle olması her ülke vatandaşının beklentisi. Ancak görünen o ki, içerideki sadece seçimi düşünüyor. Biden, Erdoğan’a daha önce “one minute” dedin, puan kazandın. Geçen hafta büyükelçi tayinleriyle “one minute” tarihe karıştı. Şimdi Biden da kim, ben Erdoğan’ım de puan kazan demiş olabilir mi?
Tabii ki derler. Ancak, Türkiye’yi nasıl bir seçime yönlendiriyorlar; NATO’dan çıkartıp Doğu’ya sürmek olabilir mi? Bu “Doğu” bir dizi olayların sadece başlangıcı olur. Türk insanı dramatik bir geleceğe sürüklenmeyi hak etmiyor.