30 Ağustos Zafer Bayramının ertesindeyiz. Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922’de büyük taarruzu başlattı, 4 gün süren savaş sonunda Dumlupınar’da zafer kazanıldı. Düşmanın gücü Türklerin iki misliydi. Ancak bu tarafta lider, inançlı asker ve halk vardı.

Siyaset de böyledir, lider ve ekipte inanç gereklidir. İnanç dediğimiz zaman kazanmak için mücadele inancı ve tabii ki bu inancı diri tutan bir “ideoloji”.

Yerel ve genel seçimlerde ideolojiyi bir yana bırakıp, nabza göre şerbet vererek siyaset yapma anlayışı Demokrat Parti’den beri süregelir. Partilerin kendi içinde ise, bir kısmında sadece lider vardır ve onun söylediği ideoloji olur. Bugün söylediğini yarın değiştirse de öyledir.

Cumhuriyet Halk Partisi Ecevit hareketi ile Ortanın Solu’na içerik kazandırdı. Sosyal Demokrasi ve Demokratik Sol seçenekli tanımı ile ideolojik olarak kendini sınırlamadı, Demokratik Sosyalizm deyişi ile de uluslararası ölçekte kabul gördü.

Bu süreçte parti içinde konumunu korumak için her türlü yetkisini kullanarak sosyal demokrat gençleri görevden alan bir grup vardı. Sosyal demokrat gençlik bir yandan parti içinde mücadele verirken, diğer yandan üniversite, lise ve hatta orta okullarda örgütlenerek sosyal demokrasiyi yaymaya çalışıyorlardı.  Bir süre sonra yeniliğe açık CHP tabanı gençlerle kaynaştı, onlara sahip çıktı ve CHP’de yenileşmenin önü açıldı.

1971 yılındaki 12 Mart Darbesi gençlik örgütlerini kapattı, yani yasakladı. Ancak sosyal demokratlar bu kez “Halkçı Devrimci Gençlik Örgütü” dernekleri ve “Bilim Derneği” ile örgütlenmelerini sürdürdüler ve faşizme karşı direnmeye devam ettiler.

Düzen değişikliği mücadelesi, “toprak işleyenin su kullananın, emek en yüce değerdir, önce insan” gibi Ecevit’in geliştirdiği sloganlar gençler aracılığı ile ülkenin her yerine yayıldı, dağlara taşlara “umudumuz Karaoğlan” yazıldı. Parti okulları, parti içi seminerlerle partililerin bilinci keskinleştirildi.

Bugün CHP’de particilik nasıl yapılıyor derseniz, kendisini geliştirmek, Türkiye için düşünce, proje üretmek var mı derseniz, yanıtınız ne olur?

Yoksulluk ve işsizliğin yaygınlaştığı ülkemizde particilik yapmak için karşısına genel merkezi almaktan çekinmeyenler belediye başkanlarına karşı çıkamıyorlar. Özellikle büyükşehir belediye başkanları seçildikten hemen sonra parti teşkilatlarına hâkim olmak için çabalayınca, yanlarına “fikri olan değil, iş bekleyen” yağcılar yanaşınca bir süre sonra parti teşkilatlarında fikir değil çıkar öne çıkmaya başlıyor.

Bu durum yeni mi? Tabii ki CHP’nin bir türlü kurutamadığı bir hastalık. Üstelik yoksulluk ve işsizlik derinleştikçe bu hastalık dış etkenlere açık hale gelebiliyor.

Önemli olan, partideki marjinal oportünistlerin, CHP’yi köklerinden ayırıp yozlaştırmaya çalışması, hatta başka örgütlerin etki alanına girmesi için çaba gösterenlerin partide üst düzeyde etkin olmalarının önüne geçmektir.

Atatürk, ulusal kurtuluş savaşını Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarıyla ve Cumhuriyet Halk Partisinin kararlılığı ile gerçekleştirdi.

Karşıtların siyasi düzenbazlığı, Fetövari senaryoları ve parasal gücü Türkiye’yi karanlığa taşıyamayacaktır.