NASA, 1977 yılında dış güneş sistemini incelemek amacı ile Voyager 1 sondasını fırlattı. Voyager 1, 1994 yılında, güneş sistemini terk ederken son bir fotoğraf gönderdi. Gönderdiği fotoğrafta, Dünya, uzakta uçuk bir mavi nokta olarak görünüyordu.

Carl Sagan’ın Soluk Mavi Nokta adını verdiği fotoğrafı ilk gördüğünde şöyle yazıyordu:

“Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz… Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.

Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. …

Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.

Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur.”

2020 yılında insan, insana ve doğaya efendiliğinin azametindeyken, bu sefer mikroskopların altındaki bir virüsün insana dokunması, tüm bir gezegenin tüm alışkanlıklarını değiştirmeye başladı; mikroskobun altındaki soluk sarı nokta.

Sınır ve pasaportların işe yaramadığını gördük önce, virüs hiçbir sınırı dinlemedi.

Küresel ticarete dayalı sistemlerin bir fiske ile çökebileceğini gördük, insan olmadan küçük kağıt parçalarının anlamı kalmamıştı.

Sağlık sistemlerinin, sigortaların bir işe yaramadığını, devasa hastanelerin içindeki sağlık emekçileri olmadığında çirkin binalar olduğunu öğrendik sonrasında; yani insan, yine insan için bir şey yapabilir.

Dünyanın sahiplerinin de hasta olabileceğini, yönetenlerin de.

Bencil ve cahil olabildiğimizi de fedakâr ve paylaşan olabildiğimizi de.

Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da; daha insan veya şimdikinden daha az insan.

Belki çok tarihi günlerden geçiyoruz, kim bilir belki dünya çok güzel günlere gebedir ve bir doğum sancısı çekmektedir, kim bilir belki de insanca değişmeyecektir hiçbir şey.

Slavoj Zizek bugünleri kapitalizmin çöküşünün başlangıcı olarak görüyor: “Bu mütevazı fikrim çok daha radikal. Corona virüs salgını bir tür ‘küresel kapitalist sisteme “Beş Noktalı avuçiçi Patlayan Kalp Tekniği” saldırısı gibi. Yani şu ana kadar seçtiğimiz yolda devam edemeyeceğimizin bir işareti, bize radikal bir değişim gerek.”

Noah Harari ise salgın sonrasını, ileri düzey totaliter sistemlerin başlangıcı olarak değerlendiriyor; “Salgının yarattığı kriz durumuyla ilgili uzun vadedeki en büyük problemlerden biri de gözetim. Gözetim önlemleri, özellikle biyometrik gözetim, acil kriz durumu ortadan kalksa bile uygulamada kalabilecek uç seviyedeki gözetimlerin meşru gösterilmesi için kullanılabilir. Böylesi bir durum ileri seviye totaliter rejimlerin temelini atabilir.”[1]

İster yeni bir yaşam anlayışı ister totaliter yönetim anlayışlarının güçlenmesi, bu sonuç, virüsün değil, insanın seçimi ve eseri olacak.

Ve kendi küçük dünyamız, soluk mavi noktadan daha küçük olanı;

Hani kolonyayla maskeye sıkıştırılmış olan, hani konut arzını güvenceye alacak kredi olanaklarımız, hani Türkiye Barolar Birliği Başkanının katılabildiği ama Türk Tabipler Birliğinin katılamadığı toplantılar (kısaltma karıştırıldığı için galiba), hani sokaklarda gezerek riske attığımız sağlık çalışanlarını alkışladığımız küçücük dünyamızda, ne isteyeceğiz ve yapacağız?

Ne söyleyeceğiz?

An gelir

Paldır küldür yıkılır bulutlar

Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

O eski heyecan ölür

An gelir biter muhabbet

çalgılar susar heves kalmaz

şatârâbân ölür[2]

[1] http://www.diken.com.tr/yazar-harari-salgindaki-gozetim-onlemleri-totaliter-rejimlerin-temelini-atabilir/

[2] An Gelir, Attila İlhan