Bu kış batı bölgelerinde ılıman geçiyor, doğuda ise kar ve soğuk yine birçok ilimizde yaşamı zorluyor. Bir kamyon şoförünün eksi 30 derecede kamyon kullanırken, hatta kamyonun kaloriferi çalışırken ayakları donmuş. Hastane görüntüleri televizyonlarda yer aldı. Birden geçmişe gittim 1960’lı yıllarda Ankara’dan İstanbul’a anneannemlere giderken otobüsün mola yerinde mazot borularının donduğunu ve otobüsün altında gazete kâğıdı yakılarak buzların eritildiğini anımsadım. Ankara’da o yıllarda eksi 20 derece görülüyordu, bir gün evin kaloriferi donmuştu.
O günler geride kaldı. İklim değişikliği nedeniyle Orta Anadolu’dan Batıya doğru kar yağışı azaldı. Büyük kentlerde yıllarca kar yağışı görülmüyor. Bunun bir nedeni de yoğun yapılaşmada yakılan kömür, egzoz gazı ile kentin ortalama ısısının yükselmesi ve hava kirliliğinin kent üzerinde şemsiye gibi bir sıcak hava tabakası oluşturması. Doğal gaz gelmeden önce Ankara’da kömürlü pis havada insanların yaşamını yitirdiği şimdilerde anımsanmıyor.
Ali Dinçer 1977 yılında Ankara Belediye Başkanı seçildikten sonra Batıkent projesini geliştirdi. Batıkent projesi insanların yaşam kalitesine katkı yapan kentsel yapılaşmayı hedef alan bir planlamayla yapılmıştı. Ali Dinçer sosyal demokrat bir kültürle yetişmişti ve projeleri de öyle oldu. 1980 İhtilali Ali Dinçer’i görevden almakla kalmadı metro projesini iptal edip Kızılay’da inşaatına başlanan istasyon kazısını da doldurdu. Yoksa Ankara Metrosu o yıllarda hizmete girecekti.
Sosyal demokrat belediyecilik insan yaşamının konforuna önem verir. Örneğin 1970’lerdeki İzmir’de tanzim satışlarının Tansaş’a dönüşmesi ve tüm ülkeye yaygınlaşmasının bir nedeni de budur. Sadece tanzim satışı değil, üreticiden halka açık ve kapalı pazaryerleri, bir kısmının daimi hale getirilmesi bütçesi sınırlı insanların sebze, meyve ve diğer gıda ürününe daha düşük fiyatla ulaşmasını sağladı.
Bu hizmet alanlarını kötüye kullanan yok mu? Örneğin pazaryerlerinde. Tabii ki var. Buna mafya diyoruz. Gıda mafyası Türkiye’de oldum olası var. 1968’de Orta Doğu Teknik Üniversitesinde (ODTÜ) öğrenci birliği seçimlerinin Sosyal Demokrasi Derneğinin çıkardığı “Ortanın Solu” grubu listesiyle kazandık. Kafeteryaya gelen bazı kalitesiz ve pahalı ürünlerin yerinde taze ve kaliteli ürünlerin alınması üzerine bir araştırma yaptık. Gördük ki ekmek sadece birkaç fırından alınabiliyordu, yoğurt ve yumurta da öyle. Kafeterya yönetimi mecburen verilen malı alıp, öğrenciye sunuyordu. Sonuç; biraz gençlik ateşi, biraz mücadele ile hem kafeterya yönetimi kaliteli malı daha ucuza aldı, taze poğaçaları sunan kantinler açıldı. Bu yandan bu çaba içindeyken, diğer yanda Ankara’da Sıhhiye meydanında “6. Filo Defol” mitingini diğer gençlik örgütleriyle birlikte yapıyorduk, Akademik Konsey Toplantılarında da öğrencilerin not ortalamaları konusunda çalışma içindeydik. Bizim formülümüz yıllar içinde Türkiye’de birçok üniversitece benimsendi.
Mafya her zaman var oldu, 1950’lerde fırın mafyası da vardı, yoğurt mafyası da, arazi mafyası da… O dönemde fırınlara un tahsisi yapılırdı ve fırıncılar kendi aralarında fon yaratıp fırın açmak isteyene para vererek onları caydırır, ya da un tahsisi yapılmayacak diye tehdit ederlerdi. Tabii ki taşra kentlerinde olmayan bu sorun büyük kentlerdeki düzenin bir parçasıydı. Başta İstanbul ve Ankara.
İzmir’de neden yok derseniz, herkes birbirini tanırdı, onun için adına İzmir Çukuru denir. Herkes birbiriyle sohbet eder. Konuşmanın kesildiği yerde mafya yükselir. Fırın mafyacılığından servet yapıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığına uzananlar da oldu bu ülkede.
Türkiye’de en büyük rant arazide var. Önemli olan bir araziyi alıp vasfını değiştirtmek. Yani tarla olarak bir arazi alıyorsunuz, sonra o tarla arazi oluyor, yani inşaat yapılabilir hale geliyor. Değeri en az beş misli artıyor. O aradaki inşaat yapabilme izni de değiştirilip hem kat hem arsada oturacağı alan değiştirilirse, bu kez değer yine birkaç katı artıyor. Tarla sahibiyken birden bire milyonlarca doların sahibi oluyorsunuz. İstanbul’da milyar dolara yaklaşan değer artışları var. Bunu yapan kim veya kimler? Tabii ki bu değişikliğin ne anlama geldiğini bilenler…
Bu nedenle belediyecilerin bir kısmının malvarlığı anormal derecede yüksektir. Bir yüzükle yola çıkıp, dünyayı hayran bırakan servet herkese nasip olmaz. Bu kişiler varoluşları gereği rantçıdırlar. Havaya kat verip parayı vurduktan sonra, şimdi kentler yaygın olmalı derlerse de sakın inanma. Atacakları imzayı bekleyen mutlaka bir kentsel vurguncu kapıda bekliyordur.
Sosyal Demokrat belediyecilik çok önemli bir iştir, bir dünya görüşü olmadan yapılabilecek bir hizmet değildir. Oturduğu koltukta cep dolduracak bir araç da değildir. Bu iş insanı sevmeyi ve ona hizmet için çok sistemli ve bilinçli çalışmayı gerektirir ve ekip işidir. Tesadüfen o makamlara gelenler bugün ortada yok ve sosyal demokrat harekete zarar verdiler. İnsanlar adalet istiyor, yaşam konforunu birlikte paylaşmak istiyor. Yani özde Sosyal Demokrat dünya görüşüne sahipler. Birlikte barış ve konfor içinde yaşama er veya geç gerçekleşecek.